hâlde onlara gelen tecavüz, risale-i nur’un vurduğu to-
katın on, belki yüz derece ziyade iken, serbest cerideler
intişar ediyor.
Amma kitaplar hakkında müsaderenin mâhiyeti: risa-
le-i nur’un yüz otuz üç kitabından birtek kitabın bir iki
sayfası o tokatı bahsetmiş. Bunun, dolayısıyla yüz otuz ki-
tabı müsadere etmek; bir adamın hatasıyla yüzotuz ada-
mı cezalandırmak gibi bir acip gaddarâne zulüm olması
ve şimdi kütüphanelerde, kitapçılarda ve ellerde gezen ve
hususan vatan ve din aleyhinde dinsizlerin, mülhidlerin,
zındıkların, komünistlerin kitapları, hatta baştan aşağıya
kadar İslâmiyet aleyhindeki doktor duzi’nin kitabı bazı
ellerde gezmesi gösteriyor ki, risale-i nur’a karşı müsade-
re, yerden göğe kadar haksız bir zulümdür, bir gadirdir.
Çünkü risale-i nur, ekser âlem-i İslâm’ın mühim mer-
kezlerinde, bu yirmi sekiz senede bu vatanda ulemaların
elinde gezdiği hâlde, hiçbir âlim, hiçbir filozof itiraz etme-
miş. Mahkemeler ve siyasiyunlar yalnız bir tesettüre, di-
ğeri de “Ahir zamanda bir kumandan başına şapka ko-
yacak ve cebren giydirecek” gibi iki meseleye ilişmişler.
sonra da bu meseleler için, dört beş mahkeme, o mese-
leler dahi dâhil olduğu ve beraat verildiği hâlde, o bir iki
sayfa için yirmi bin sayfayı mes’ul ve mahkûm etmek hük-
münde risale-i nur’u müsadere etmek, aynı bu misale
benziyor:
Bir adamın bir adama haksız değil, belki haklı taarruzu
yüzünden ki, başkaları da onu medar-ı mes’uliyet
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
ahir zaman:
dünyanın son zamanı
ve son devresi, dünya hayatının
kıyamete yakın son devresi.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
aleyh:
karşı, karşıt.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim adamı.
amma:
ama, lakin, ancak.
beraat:
suçsuzluğun sabit olması.
cebren:
cebirle, zorla, kuvvet kul-
lanarak, mecburî.
ceride:
gazete.
dâhil:
içeri, iç.
ekser:
pek çok.
filozof:
felsefe ile uğraşan, filozof.
gaddarâne:
zalimce, gaddarca,
| 664 | Emirdağ Lâhikası – ıı
merhametsizce, haincesine.
gadir:
zulüm, hainlik.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hükmünde:
değerinde, ye-
rinde.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
itiraz:
kabul etmediğini belir-
tip karşı çıkma.
komünist:
bütün malların or-
taklaşa kullanıldığı ve özel
mülkiyetin olmadığı iddiasında
bulunan düzen in mensubu
olan kimse.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
niteliği.
mahkûm:
kendine hükmolu-
nan, hükümlü.
medar-ı mes’uliyet:
sorumlu-
luk sebebi.
mesele:
konu.
mes’ul:
sorumlu, yükümlü.
misal:
örnek, numune.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mülhit:
İslam dininden ayrılan,
Allah’ı inkar eden, dinsiz,
imansız.
müsadere:
toplatma, elden
alma.
siyasiyyun:
siyasîler, siyaset-
çiler, politikacılar.
taarruz:
saldırma, sataşma,
ilişme.
tecavüz:
saldırma.
tesettür:
örtünme, gösteril-
mesi dinen yasak olan kısım-
ların örtülmesi.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
zındık:
Allah’a ve ahirete inan-
mayan, Allah’ı inkâr eden,
imansız, münkir.
ziyade:
çok, fazla.
zulüm:
haksızlık, eziyet, iş-
kence.