Emirdağ Lâhikası - page 667

Ev vel â:
Hürriyetin üçüncü senesinde aşâirler arasın-
da meşrutiyet-i meşruayı aşâire tam bildirmek ve kabul
ettirmek için ertuş aşâiri içinde hususan küdan ve Mam-
huran’a verdiği ders ve 1329’da Matbaa-i ebüzziya’da tab
edilen, kırk bir sene evvel tab edilmiş, fakat maatteessüf
yirmi otuz seneden beri arıyordum, bulamamıştım. Bu de-
fa birisi bir nüsha bulup bana göndermiş. Ben de eski sa-
id kafasını alıp ve Yeni said’in sünuhatıyla dikkatle mü-
talâa ettim. Anladım ki, eski said acip bir hiss-i kablelvu-
ku ile, otuz kırk sene sonra şimdi vukua gelen vukuat-ı
maddiye ve maneviyeyi hissetmiş. Ve bedevî ekrad aşâi-
ri perdesi arkasında, bu zamanın medenî perdesini ken-
dilerine maske yapan ve vatanperverlik perdesi altında
dinsiz ve hakikî bedevî ve hakikî mürteci, yani, bu mille-
ti, İslâmiyetten evvelki âdetlerine sevk eden hainleri gör-
müş gibi, onlarla konuşup başlarına vuruyor.
San i yen:
o matbu eserin yüz beşinci sayfadan tâ yüz
dokuza kadar parçaya dikkatle baktım. o zamanda aşâi-
re ders verdiğim o sualler ve cevaplar vaktinde, mühim
bir veli içlerinde bulunuyormuş. Benim de haberim yok.
o makamda şiddetli itiraz etti. dedi:
“sen ifrat ediyorsun, hayali hakikat görüyorsun, bizi
de tahkir ediyorsun. Ahir zamandır. gittikçe daha fena-
laşacak.”
o vakit ona karşı matbu kitapta böyle cevap vermiş:
Herkese dünya terakkî dünyası olsun; yalnız bizim için
mi tedennî dünyasıdır? öyle mi? İşte, ben de sizinle
Emirdağ Lâhikası – ıı | 667 |
zılı metinlerden her biri.
saniyen:
ikinci olarak.
sevk:
yöneltme, gönderme.
sual:
soru.
sünuhat:
sünuhlar, akla gelen, içe
doğan şeyler.
tab:
kitap basma, kitap baskısı,
baskı.
tahkir:
hor görme, küçük görme.
tedenni:
aşağı düşme, daha kötü
bir dereceye düşme, alçalma, ge-
rileme.
terakki:
yükselme, ilerleme.
vatanperverlik:
yurtseverlik, va-
tanını sevme ve düşkün olma.
velî:
Allah’ın sevgisine, himayesine
kavuşmuş, ermiş kimseler, Allah
dostu, evliya.
vuku:
olma, meydana gelme, or-
taya çıkma, oluş.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
âdet:
görenek, usul, alışkan-
lık.
ahir zaman:
dünyanın son za-
manı ve son devresi, dünya
hayatının kıyamete yakın son
devresi.
aşair:
aşiretler, kabileler, oy-
maklar.
bedevî:
iptidaî tarzda yaşayan,
medenî olmayan.
evvel:
önce.
evvelâ:
öncelikle.
hain:
hıyanet eden, arkadan
vuran.
hakikî:
gerçek.
hiss-i kablelvuku:
Bir şeyi vu-
kuundan önce hissetme, bir
hadisenin gerçekleşmesinden
önce kalbe doğması.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ifrat:
aşırılık, pek ileri gitme,
haddini aşma.
itiraz:
kabul etmediğini belir-
tip karşı çıkma.
maatteessüf:
ne yazık ki, üzü-
lerek belirteyim ki.
makam:
yer, durak.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
maske:
bir şeyin asıl mahiye-
tini gizlemek maksadıyla or-
taya konulan aldatıcı görünüş.
matbu:
tab edilmiş, basılmış.
medenî:
uygar, modern.
meşrutiyet-i meşrua:
dine
uygun meşrutiyet, meşru
meclisle dayalı yönetim şekli.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mürteci:
gerilik, geriye dönme
taraflısı, eski düzeni savunan,
gerici.
mütalâa:
bir şeyi etraflıca dü-
şünme, dikkatli okuma.
nüsha:
birbirinin aynı olan ya-
1...,657,658,659,660,661,662,663,664,665,666 668,669,670,671,672,673,674,675,676,677,...1032
Powered by FlippingBook