dediren ve hadsiz “Barekâllah, maşaallah” dedirmeye
vesile olmaya lâyık olan o mübareklerin o vaziyetleri, o
su unsurunun her bir zerresinin binler eflâtun kadar ilmi
ve binler Hakîm-i lokman kadar hikmeti ve iradesi bu-
lunmak lâzımdır. Bu ise, suyun zerratı adedince, muhal-
dir. öyle ise, bir kadîr-i zülcelâl’in ve bir rahman-ı ra-
hîm’in hadsiz kudret ve rahmet ve hikmet ve iradesiyle o
mübareklerin, o hadsiz mu’cizata mazhariyetleri cihetin-
de bütün o mübarekler adedince
! o
äÉn
cn
QÉn
Ño
ªr
dn
G
kelimesi-
ni külliyetiyle söylediklerinden, bütün mahlûkat namına,
Miraç gecesinde, netice-i Hilkat-i Âlem olan peygam-
berimiz Aleyhissalâtü Vesselâm,
! o
äÉn
cn
QÉn
Ño
ªr
dn
G
demiş. Ya-
ni, “Bütün bu medar-ı tebrik ve maşaallah ve barekâllah
dediren bütün hâletler ve sanatlar zat-ı zülcelâl’in kudre-
tine mahsus” olduğundan, bütün o hadsiz
! o
äÉn
cn
QÉn
Ño
ªr
dn
G
’ları Cenab-ı Hakka huzuru ile hediye ediyor.
sonra, herkesin hususî dünyasındaki
hava
unsuru da-
hi bir
hüve
kadar, her bir avuç havadaki her bir zerre,
mazhar oldukları santrallik, ahize ve nakilelik vazifeleri
içinde bütün duaları ve salâvatları ve ricaları ve ibadetle-
ri ifade eden
! o
äGn
ƒn
?°s
üdn
G
cümlesini lisan-ı hâlleriyle
dedikleri için, hava unsuru küllî bir lisan olarak o hadsiz
kelimatlarını katrilyonlar, belki kentrilyonlar adedince
söyleyerek sâni’lerine, Hâlık’larına takdim ettiklerinden,
onların namlarına o küllî mana ile resûl-i ekrem
Emirdağ Lâhikası – ıı | 675 |
mazhar:
nail olma, şereflenme,
İlahî tecellilerin göründüğü yer
olma.
mazhariyet:
manevî hallerin, ke-
şiflerin görünmesi, nail olma, şe-
reflenme.
miraç:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed (asm) Efendimizin, Recep
ayının 27. gecesinde Cenab-ı Hak-
kın huzuruna ruhen, cismen, hâlen
çıkması mu’cizesi.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah tara-
fından verilip, yalnız peygamber-
lerin gösterebilecekleri büyük ha-
rika işler.
muhal:
imkansız, olması mümkün
olmayan.
mübarek:
nutfe, çekirdek, tohum.
nakile:
nakleden.
nam:
yerine, vekillik.
netice-i hilkat-ı âlem:
âlemin ya-
ratılış neticesi, gayesi.
rahman-ı rahîm:
rahman ve Ra-
him olan Allah; dünya ve ahirette
yarattıklarına sonsuz rahmet, şef-
kat ve merhametiyle muamele
eden Allah.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
esirgeme, bağışlama, şefkat gös-
terme.
resul-i Ekrem:
çok cömert, kerîm
olan peygamber, Hz. Muhammed
(asm).
salâvat:
Hz. Muhammed’e rahmet
ve esenlik dileme, salât ve selam
etme.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
takdim:
arz etme, sunma.
vazife:
görev.
vaziyet:
durum.
vesile:
bahane, sebep.
Zat-ı Zülcelâl:
sonsuz büyüklük ve
haşmet sahibi olan zat, Allah.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zerre:
en küçük parça, molekül,
atom.
ahize:
alıcı, nakledici alet;
elektrik enerjisini mekanik
enerjiye dönüştüren alet.
aleyhissalâtü Vesselâm:
‘sa-
lât ve selam onun üzerine ol-
sun’ anlamında Hz. Muham-
med’e dua.
bârekâllah:
Allah mübarek et-
sin, hayırlı ve bereketli olsun.
Cenab-ı hak:
Allah; doğru, ger-
çek, Hakkın tâ kendisi olan,
şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
cihet:
yön, sebep, vesile.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hâlet:
hal, durum.
hâlık:
yoktan yaratan, her
şeyi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
hikmet:
yüksek bilgi.
hususî:
özel.
huzur:
gönül ferahlığı, kalp,
kafa rahatlığı, sükûnet, rahat.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapıp yapmama konusunda
için olan iktidar, güç.
kadîr-i Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük, haşmet ve kudret sa-
hibi, Allah.
kelimat:
kelimeler, sözler.
kudret:
güç, kuvvet, takat, ik-
tidar.
küllî:
umumî, genel.
külliyet:
bütünlük, bolluk,
çokluk.
lisan:
konuşma dili.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin
duruşu ve görünüşü ile bir
mana ifade etmesi.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah ta-
rafından yaratılanlar.
maşaallah:
Allah’ın istediği
gibi, Allah’ın istediği olur anla-
mında hayret ve memnunluk
ifade eden bir ibare.