“Şeriatın birtek meselesine ruhumu feda etmeye hazı-
rım. eğer Meşrutiyet bir fırkanın istibdadından ibaret ve
hilâf-ı şeriat hareket ise, bütün dünya şahit olsun ki, ben
mürteciyim” diyen bir adam, idama beş para ehemmiyet
vermeyen ve dünyasını, her şeyini şeriata feda eden, hiç
mümkün müdür ki, dini, şeriatı bir şeye ve bir siyasete
alet yapsın. Buna ihtimal veren sofestaî olamaz.
Hem bir masumun hatırı, bu vatanda on zalim gaddar-
lara siyaset yoluyla ilişmek büyük bir hata bilen, on zalim
cinayetkâr ve kendine işkence edenlere karşı mukabele
etmeyen, hatta beddua da etmeyen bir adam ve asayişe
ilişmemek hayatına bir düstur yapan bir adamı, dini siya-
sete ve dolayısıyla asayişe dokunur manasında ittiham et-
mek, elbette dehşetli bir garazla ittiham eder. Yirmi se-
kiz senede emsalsiz ihanetler, işkenceler, azaplar verildi-
ği hâlde, mahkemelerin tahkikatıyla, yüz binler fedakâr
dostları varken, altı vilâyetin ve altı mahkemenin tahkika-
tıyla bir vukuat talebesinde bulunmayan bir adam asayi-
şe, ya vatana, siyasete zararı var diyen, elbette yerden
göğe kadar haksızdır.
zannetmesinler ki, ben bu zalimâne ithamlara karşı
kendimi mes’uliyetten veya mahkûmiyetten kurtarmak
içindir. sizi temin ediyorum ki, beni tam bilen dostlarım
da tasdik ediyorlar ki, bu yirmi sekiz senede, ölüm hayat-
tan ziyade bana faydalı ve kabir on defa bana hapisten
ziyade medar-ı rahat ve hapis on defa bu çeşit serbesti-
yetten daha istirahatime faydalı olduğunu kat’iyen
asayiş:
kanun ve nizam hakimi-
yetinin sağlanması.
azap:
büyük sıkıntı, şiddetli acı.
beddua:
bir kimsenin kötü olması
için dua, kötü dua.
cinayetkâr:
cinayet işleyen.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
düstur:
kanun, kaide, kural, pren-
sip, esas.
ehemmiyet:
önem, değer, kıymet.
emsalsiz:
benzersiz.
feda:
gözden çıkarma, uğruna
verme.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
fırka:
cemaat, cemiyet.
gaddar:
çok fazla zulüm ve hak-
sızlık eden.
garaz:
kötü kasıt, düşmanca niyet,
kin.
ibaret:
meydana gelen, oluşan.
ihanet:
hainlik, kötülük etme.
ihtimal:
olabilirlik.
istibdat:
hak ve hukuku tanı-
mama, keyfî uygulama, zulüm ve
tahakküm.
istirahat:
dinlenme, rahatlama.
işkence:
bir kimseye verilen
maddî-manevî sıkıntı, eziyet.
itham:
suç isnat etme, suçlama.
itham:
töhmetlendirme, suçlu
görme.
| 696 | Emirdağ Lâhikası – ıı
kat’iyen:
katî olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
mahkûmiyet:
hüküm giyme,
hükümlülük.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
medar-ı rahat:
rahatlama se-
bebi.
mesele:
konu.
mes’uliyet:
mes’ul olma hali,
sorumluluk.
meşrutiyet:
Osmanlılarda
1876 Anayasasıyla başlayan,
1908 değişikliğiyle devam
eden hukukî ve siyasî döneme
verilen ad.
mukabele:
karşılık verme,
karşılama.
mürteci:
irtica eden, geriye
dönen, geri dönücü.
ruh:
can.
serbestiyet:
serbestlik, rahat
ve serbest olma hâli.
sofestaî:
Allah’ı kabul etme-
mek için kâinatı ve kendi var-
lığını da inkâr eden.
şeriat:
Allah’ın emri, İlâhî ka-
nun.
tahkikat:
araştırmalar, soruş-
turmalar.
talebe:
öğrenci.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
temin:
şüpheyi giderme, sağ-
lamlaştırma.
vilayet:
il.
vukuat:
vuku bulan şeyler,
hadiseler, olaylar.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
zalimâne:
zulmedercesine, za-
limce.
Zan:
sanma, kesin olarak bil-
meksizin kuvvetli ihtimalle
hükmetme.
ziyade:
çok, fazla.