Œ
3 09
œ
1952’de İstanbul’da görülen Gençlik Rehberi mahke-
mesine, ehl-i vukufa cevaben verilen itiraznamedir.
BirinciAğırCezaMahkemesine!
risale-i nur eczalarından
GençlikRehberi
’nin tab’ı ve
intişarı münasebetiyle müellifi Bediüzzaman said nur-
sî’nin mahkemeye verildiğini ve
GençlikRehberi
’nin ma-
hiyetini tetkik için, bilirkişi namıyla hakikatleri tamamen
tahrif ederek dinsiz ve İslâmiyet düşmanları mahiyetinde
mütalâa edip suç mevzuu çıkaran ehl-i vukufun raporunu
okuduk.
130 parçadan müteşekkil iman, ilim ve fazilet hazine-
si hükmündeki risale-i nur külliyatından bu
GençlikReh-
beri
bir cüz’ü olması ve risale-i nur’daki yüksek hakikat-
lere ruh ve canlarıyla bağlanarak o eserler hazinesini bu
milletin maddî-manevî hayatında bir saadet rehberi oldu-
ğunu ispat edip bildiğimizden,
Rehber
in aleyhindeki o bi-
lirkişi isnatlarını red ve ehl-i vukufun vukufsuzluklarını bü-
tün kuvvetimizle yüzlerine çarparak ilân ve ispat ediyo-
ruz. Ve mahkeme heyetine arz ediyoruz ki:
Verilen ehl-i vukuf raporu, vatan ve milletin hayatına,
tarihine, an’anesine, mukaddesatına, kanununa tama-
men yabancı, hâlihazır kanunlara iftira eden, hükûmeti
tahkir eden, bin yıllık bu milletin tarihini tezyif ile bütün
bir millet ecdadını tahkir eden ve bugün bu vatanda
Emirdağ Lâhikası – ıı | 703 |
niteliği.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mevzu:
konu.
mukaddesat:
mukaddes, kutsal,
temiz ve yüce olan şeyler.
müellif:
eser telif eden, yazan.
münasebet:
vesile, -dan dolayı.
mütalâa:
düşünce, rey, mülâhaza.
müteşekkil:
meydana gelmiş, ku-
rulmuş.
nam:
ad, isim.
ret:
kabul etmeme.
ruhucan:
candan, gönülden.
saadet:
mutluluk.
tab:
kitap basma, kitap baskısı,
baskı.
tahkir:
hakaret etme, küçük
görme, şeref ve haysiyetini in-
citme.
tahrif:
bir metni ilâve ve çıkarma-
larla, farklı manaya gelecek şekle
sokma.
tetkik:
dikkatle araştırma, ince-
leme.
tezyif:
eğlenme, alaya alma, alay
etme.
vukuf:
anlama, bilme, haberli
olma.
aleyh:
karşı, karşıt.
an’ane:
âdet, örf, gelenek, ne-
silden nesile aktarılagelen şey-
ler.
arz:
sunma, bildirme.
cevaben:
cevap olarak, karşı-
lık şeklinde.
cüz:
kısım, parça.
ecdat:
dedeler, büyük babalar,
atalar.
ecza:
cüzler, parçalar, kısım-
lar.
ehl-i vukuf:
mahkemenin ta-
yin ettiği “bilir kişi”ler.
fazilet:
değer, meziyet, iman
ve irfan itibariyle olan yüksek
derece.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
hâl-i hâzır:
şimdiki zaman, hâl.
hazine:
zengin ve değerli kay-
nak.
heyet:
kurul, komite.
hükmünde:
değerinde, ye-
rinde.
iftira:
suçsuza suç yükleme.
ilân:
yayma, duyurma, bil-
dirme.
ilim:
kâinat içinde meydana
gelen olayların sebep, oluş, so-
nuç ve tesirleri konusunda, ak-
lın ölçüleri çerçevesinde tahsil
ve tecrübe ile edinilen doğru
bilgi, bilim.
iman:
inanç, itikat.
intişar:
yayılma, dağılma, neş-
rolunma.
isnat:
bir şeyi bir kimseye ait
gösterme.
ispat:
delil göstererek iddiayı
sağlamlaştırma.
itirazname:
itiraz kâğıdı, itiraz
dilekçesi.
maddî:
madde ile alakalı, cis-
manî.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,