lâiklik İslâmiyet düşmanlığı mıdır? lâiklik dinsizlik midir?
lâiklik, dinsizliği kendilerine bir din ittihaz edenlerin dine
taarruz hürriyeti midir? lâiklik, din hakikatlerini beyan
edenlerin, imanî dersleri neşredenlerin ağızlarına kilit, el-
lerine kelepçe vuran bir istibdad-ı mutlak düsturu mudur?
lâiklik, bir vicdan ve fikir hürriyeti olduğuna göre, din-
sizler ve din düşmanları, İslâmiyet aleyhinde her çeşit hü-
cumları, taarruzları yapar, anarşik fikirlerini o hürriyet-i
vicdan ve fikir bahanesiyle neşreder de, fakat bir İslâm
âlimi o hürriyet-i fikir düsturuna istinaden bin yıldan beri
İslâmiyetin serdarı olmuş bir millet içinde ve o milletin bin
yıllık an’anesine, kanunlarına ittiba ederek ve yine o mil-
letin saadeti uğrunda, ahlâk ve namusun muhafazası yo-
lunda dinî bir ders beyan etmesi lâikliğe aykırıdır diye suç-
lu gösterilir, devletin nizamlarını dinî inançlara uydurmak
istiyor diye mahkür gösterilir. Biz böyle bir gayr-i müm-
künün, mümkün olmasına ihtimal vermiyoruz. Adaletin
buna müsaade etmeyeceğini şüphesiz biliyoruz.
Hakikat-i hâlde, geçen mahkemelerin beraatler ve-
rerek tamamen iade ettikleri risale-i nur’un 130 par-
çasından bir parçası olan
GençlikRehberi
, vatan ve
milletin saadetinde en birinci vesilelerden birisidir. o
eserleri okuyup, onların dersleriyle sefahet ve dalâletin
girdaplarından kurtulduklarını mahkemelerde söyleyen
yüzler nur talebeleri ve şimdi bizzat o eserlerle vatan ve
millete nafi bir uzuv hâline geldiklerini hayatlariyle ve
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
aleyh:
ona karşı, onun üzerine.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim adamı.
an’ane:
âdet, örf, gelenek, nesil-
den nesile aktarılagelen şeyler.
anarşi:
her türlü düzen ve otori-
teye karşı koyarak karışıklığı mey-
dana getirme durumu.
bahane:
asıl sebebi gizlemek için
ileri sürülen uydurma sebep.
beraat:
suçsuzluğun sabit olması.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
bizzat:
kendisi, kendi, şahsen.
dalâlet:
dinsizlik, inançsızlık,.
düstur:
kanun, kaide, kural, pren-
sip, esas.
gayr-i mümkün:
mümkün olma-
yan, imkânsız.
girdap:
çok tehlikeli, içinden çıkıl-
ması zor hâl.
hakikat:
gerçek.
hakikat-ı hâl:
durumun gerçek
yönü, işin aslı.
hürriyet-i fikir:
fikir ve düşünce
hürriyeti.
hürriyet-i vicdan:
vicdan hürri-
yeti.
iade:
geri verme.
ihtimal:
belki, olabilir.
imanî:
imana dair olan, imanla il-
| 708 | Emirdağ Lâhikası – ıı
gili.
istibdat-ı mutlak:
hiç bir hak
ve hürriyeti tanımayan tam
baskı, tam diktatörlük.
istinaden:
istinat ederek, da-
yanarak.
ittiba:
tabi olma, uyma, itaat
etme.
ittihaz:
edinme, kabul etme.
kelepçe:
tutukluların kaçma-
sını önlemek için bileklerine
takılan demir halka, kelepçe.
lâiklik:
din ve devlet işlerini
birbirinden ayıran, her türlü
inanç sahibine karşı tarafsız
olarak din ve vicdan hürriye-
tini sağlayan sistem, lâisizm.
mahkur:
hakir, aşağılık.
muhafaza:
koruma, saklama,
hıfzetme.
müsaade:
izin.
nafi:
faydalı.
namus:
edep, hayâ, ahlâk,
doğruluk gibi faziletlerin so-
nucu olan ve yüksek değer ta-
şıyan haslet.
neşir:
kitap basma, çıkarma;
herkese duyurma, yayma.
nizam:
devlet tarafından ko-
nulan kaideler, kanunlar.
Nur:
Risale-i Nur.
saadet:
mutluluk.
sefahat:
yasak şeylere, zevk
ve eğlenceye aşırı derecede
düşkünlük.
serdar:
asker başı, baş ku-
mandan, komutan.
taarruz:
saldırma, sataşma,
ilişme.
talebe:
öğrenci.
uzuv:
bir topluluğu, bir bü-
tünü meydana getiren üyeler-
den her biri.
vesile:
bahane, sebep.
vicdan:
din, inanç.