hasenesine galip gelmesine mukabil, istikbalde İslâ-
miyetin kuvvetiyle medeniyetin mehasini galebe ederek
şems-i İslâmiyetin büyük milletler ve kıt’alar üzerinde hâ-
kim olacağını beyan ve ispat ederek haber veriyor.
Madem o ehl-i vukuf ismini alanlar, “kalbe ihtar edilen
bir mesele” cümlesinde hakikate nüfuz edemeyerek yan-
lış mana çıkarmışlar. 1327’den, tâ 1371 senesinden
sonraki âlem-i İslâm’ın mukadderatına nazar eden
Hut-
be-iŞamiye
’deki hakikatler dahi, bilirkişilerin yanlış an-
ladıkları veya yanlış mana verdikleri bu “ihtar” kelimesi-
nin hakikatini ve geniş manasını çok yüksek bir hakikat
hâlinde gösterdiğinden,
Hutbe-iŞamiye
eserinin tercü-
mesini mahkemeye arz ediyoruz. Ve yalnız burada, eser-
de ispat edilen meselelerin ahirinde zikredilen birkaç
cümleyi yazarak takdim ediyoruz:
“evet, ben kendi hesabıma aldığım dersime binaen,
ey İslâm cemaati, müjde veriyorum ki: Şimdiki âlem-i İs-
lâm’ın saadet-i dünyeviyesi, bâhusus osmanlıların saade-
ti ve bilhassa İslâm’ın terakkisi ve onların uyanması ve
intibahı ile olan Arabın saadetinin fecr-i sadıkının ema-
releri inkişafa başlıyor. Ve saadet güneşinin de çıkması
yakınlaşmış. Ben dünyaya işittirecek bir derecede kana-
at-i kat’iyemle derim: İstikbal yalnız ve yalnız İslâmiyetin
olacak ve hâkim, hakaik-ı kur’âniye ve imaniye olacak.
öyleyse, şimdiki kader-i İlâhî ve kısmetimize razı olmalı-
yız ki, bize parlak istikbal, ecnebilere müşevveş bir mazi
düşmüş.”
Emirdağ Lâhikası – ıı | 715 |
lah’ın kader kanunu.
kanaat-ı kat’iye:
kesin kanaat, va-
rılan kesin düşünce.
kısmet:
talih, nasip, kader.
kıt’a:
yer yüzündeki yedi büyük
kara parçasından her biri, ana
kara.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
mazi:
geçmiş zaman.
mehasin:
güzellikler, iyilikler.
mesele:
konu.
mukabil:
karşılık.
mukadderat:
geleceğin şekillen-
dirilmesi.
müşevveş:
teşevvüşe uğramış,
düzensiz, karmakarışık.
nazar:
bakış, fikir.
nüfuz:
içe geçme, işleme.
razı:
rıza gösteren, hoşnut olan.
saadet:
mutluluk.
saadet-i dünyeviye:
dünya ile il-
gili saadet, dünya hayatındaki
mutluluk, dünya saadeti.
şems-i islâmiyet:
İslâmiyet gü-
neşi.
takdim:
arz etme, sunma.
terakki:
yükselme, ilerleme.
zikir:
anma, bildirme.
ahir:
son.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
arz:
sunma, bildirme.
bahusus:
hususiyetle, en çok,
hele.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
bilhassa:
özellikle.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cemaat:
topluluk, aralarında
çeşitli bağlar bulunan insanlar
topluluğu.
ecnebi:
yabancı, başka millet-
ten olan.
ehl-i vukuf:
mahkemenin ta-
yin ettiği “bilir kişi”ler.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
fecr-i sadık:
gerçek aydınlık,
sabaha karşı doğu ufkunda
yayılmaya başlayan beyaz ay-
dınlık.
galebe:
galip gelme, üstünlük.
hakaik-ı kur’âniye:
Kur’ân ait
olan ve ondan gelen gerçek-
ler.
hakikat:
gerçek, esas.
hâkim:
her şeye hükmeden
ve her bir şeyi hükmü altında
tutan.
hâkim:
hükmeden, üstün
olan.
hasene:
hayırlı amel, Allah rı-
zasına uygun iş.
ihtar:
dikkat çekme, hatır-
latma, uyarı.
inkişaf:
ortaya çıkma, keşfo-
lunma.
intibah:
uyanış.
ispat:
delil göstererek iddiayı
sağlamlaştırma.
istikbal:
gelecek zaman.
istikbal:
gelecek.
kader-i ilâhî:
İlâhî kader, Al-