bir suça mesnet olabilir mi? Bu yazı şahsî bir nüfuz temi-
ni için mi yazılmış? Yoksa nev-i beşerin kur’ân hakikat-
lerini aramaya başladığını beyan ile istikbalde kur’ân’ın
beşeriyete hâkim olacağını mı haber veriyor ve ispat edi-
yor? Bu hususu yüksek takdirinize havale ediyoruz.
evet, risale-i nur müellifi, kur’ân’ın dersinden aldığı
ve ayn-ı hakikat olan bu ihtarları beyan etmesi, beyan ve
ispat ettiği derslerin ve mevzuların hakkaniyetine bir
hüccet içindir. evet, ayn-ı hak ve hakikat olduğunu dik-
katle bakanlar görebilirler. Ve bir derya-i iman ve bir ha-
zine-i tevhid ve bir umman-ı hikmet hâlinde coşan bir
harikanın, istikbalin nesillerinde ve milyonlar kalb ve gö-
nüllerde nasıl kemal-i şaşaa ile yaşayacağını ve alkışlana-
cağını hissedebilirler. Ve türk milletinin bin yıllık kudsî
mefahir-i milliyesine mümasil, yine türk milletinin dün-
yaya örnek olmuş kahraman ecdadının yerinde İslâmiyet
hakikatlerine sarılarak yine kur’ân’ın bayraktarlığı vazi-
fesiyle istikbalin kıt’alarında hâkim-i manevî olacağını
hissedebilirler.
Bu çok yüksek ve çok ehemmiyeli hakikatleri tam an-
layabilmek için, Bediüzzaman’ın bundan kırk sene evvel
1327’de Şam’da, Camiü’l-emevî’de, içinde yüz ehl-i ilim
bulunan on bin kişilik bir cemaate hitaben irad buyur-
dukları
Hutbe-iŞamiye
eserini okumak lâzımdır. Şimdi o
eserin tercümesini yapmak lütfunda bulunan o aziz zat,
o zamanda perişan ve esaret altında bulunan İslâm
âlemine pek azîm müjdelerle, medeniyetin seyyiatı
âlem:
dünya.
ayn-ı hak:
hakkın, gerçeğin tâ
kendisi.
ayn-ı hakikat:
hakikatin aslı, ger-
çeğin tâ kendisi.
azîm:
büyük.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
beşeriyet:
insanlık, insanlar.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
Cami-i Emevî:
Şam’daki Emeviye
Camii.
cemaat:
topluluk, bir yere toplan-
mış insanlar, takım, bölük.
derya-i iman:
iman denizi.
ecdat:
dedeler, büyük babalar,
atalar.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri, ilim adam-
ları.
esaret:
esirlik, tutsaklık, hüküm
altında bulunma.
evvel:
önce.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
hâkim:
her şeye hükmeden ve
her bir şeyi hükmü altında tutan.
hakkaniyet:
hak ve adalete uy-
gunluk.
harika:
olağanüstü vasıflar taşıyan
ve hayranlık hissi uyandıran.
| 714 | Emirdağ Lâhikası – ıı
havale:
bir şeyi başkasının üs-
tüne bırakma.
hazine-i tevhit:
tevhit hazi-
nesi, Allah’ın birliğinin hazinesi.
hitaben:
hitap ederek, söyle-
yerek.
husus:
mevzu, konu.
hüccet:
delil.
ihtar:
dikkat çekme, hatır-
latma, uyarı.
irad:
söyleme.
ispat:
sağlam ve dayanıklı
hale getirme; doğruyu delil-
lerle gösterme.
istikbal:
gelecek.
kemal-i şaşaa:
gösterişin son
derecesi, tam parlaklık.
kıt’a:
yer yüzündeki yedi bü-
yük kara parçasından her biri,
ana kara.
kudsî:
mukaddes, yüce.
lütuf:
ikram ve yardımda bu-
lunma.
mefahir-i milliye:
millî şeref-
ler, millî iftihar vesileleri.
mesnet:
dayanılacak şey, da-
yanak, dayanılan.
mevzu:
konu.
müellif:
eser telif eden, yazan.
mümasil:
benzeyen, benzer,
andıran.
nesil:
kuşak, nesil.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan-
lar.
nüfuz:
itibar, yetki.
seyyiat:
seyyieler, fenalıklar,
kötülükler.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, hususî.
takdir:
beğenme.
temin:
elde etme.
umman-ı hikmet:
hikmet
deryası, hikmet okyanusu.
vazife:
görev.
zat:
kişi, şahıs, fert.