risale-i nur külliyatı, rehber de içinde olduğu hâlde ia-
de edilmesi ve bir nüshası Ankara emniyet Müdürünün
eline geçmesi ile, rehberin başında yazıldığı gibi, birtek
kelimesine ilişmesi ile ahirinde gelen cümleyi okuyunca
hakikati anlaması ve intişarına mâni olmaması, hem bin-
lerce nüsha intişar ettiği hâlde hiçbir yerde bir zarar, bir
itiraz görülmemesi, hatta Mersin’in tarsus kazasında bir-
kaç nur kitaplarını müsadere ederek
GençlikRehberi
de
içinde olduğu hâlde Ankara’ya gönderilip tetkik ettiril-
dikten sonra, vilâyetin emriyle tamamen serbesttir diye
resmî vesika vermeleri ve İstanbul’da tab edildiği zaman-
da kanunen beş altı makama gönderildiği ve ellerinde
beş altı ay kaldığı hâlde ilişmemeleri, rehberin ehemmi-
yetini ve kanunen dahi serbest olduğunu ispat ediyor.
sonra binden fazla gençler Ankara ve sair vilâyetlerin
mekteplerinde ondan vatan, millet, ahlâk cihetinde isti-
fade ettikleri ve hiç kimse zarar görmediği hâlde, birden
hiçbir medar-ı mes’uliyet olmayan bir iki kelimeye yanlış
mana vermek, meselâ “gençlik rehberi” namını ver-
mekle bir suç mevzuu yapmışlar.
Biri de müellifi tab etmemiş, kendi bîçare hasta yata-
ğında iken, gençler tab ettikleri hâlde, şahsî nüfuz temi-
ni için yazılmış diye suç mevzuu yapıp, tab edene değil
de, müellifini ağır cezaya vermek, hem zorla oraya celp
etmek, hâlbuki on beş sene evvel yazılmış ve af kanunu
ve mürur-i zamanı, hem beraati görmüş, öyle ise bütün
Emirdağ Lâhikası – ıı | 719 |
parça risaleden oluşan külliyatı.
sair:
diğer, başka, öteki.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, hususî.
tab:
kitap basma, kitap baskısı,
baskı.
temin:
elde etme.
tetkik:
dikkatle araştırma, ince-
leme.
vesika:
belge.
vilayet:
il.
ahir:
son.
beraat:
suçsuzluğun sabit ol-
ması.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
celp:
elde etme, kendine
çekme.
cihet:
yön, sebep, vesile.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
evvel:
önce.
hakikat:
gerçek.
iade:
geri verme.
intişar:
yayılma, dağılma, neş-
rolunma.
ispat:
delil göstererek iddiayı
sağlamlaştırma.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
itiraz:
kabul etmediğini belir-
tip karşı çıkma.
kanunen:
kanuna göre, ka-
nunca, kanuna uyarak, kanun
yolu ile.
makam:
memuriyet, memur-
luk yeri.
mâni:
engel.
medar-ı mes’uliyet:
sorumlu-
luk sebebi.
mektep:
okul.
meselâ:
misal olarak, şunun
gibi, söz gelişi, faraza.
mevzu:
konu.
müellif:
eser telif eden, yazan.
mürur-ı zaman:
zamanın geç-
mesi, zaman aşımı; zamanla.
müsadere:
toplatma, elden
alma.
nam:
ad, isim.
Nur:
Risale-i Nur.
nüfuz:
itibar, yetki.
nüsha:
birbirinin aynı olan ya-
zılı metinlerden her biri.
resmî:
devlet adına olan.
risale-i Nur külliyatı:
Bediüz-
zaman Said Nursî’nin yüz otuz