Emirdağ Lâhikası - page 710

okumakla ve dinsizlikte taassup göstererek illâ ki bir suç
isnat edebilmek için bu iftirayı savurmuşlar. Hâlbuki, o
aziz zat, risale-i nur dersini izah ederken diyor: “en bü-
yük dersimiz, acz, fakr, şefkat ve tefekkürdür.”
Hakikat-i hâlde o aziz zat, büyük ve küllî hizmetleriy-
le, en caniyâne iflkencelere sabır ve tahammül ederek,
mücahede-i maneviyesinde devam edip küfür ve dalâle-
tin bîaman hücumlarını, maddiyun ve tabiiyyunun küfrî
mesleklerini kur’ân-ı Hakîm’in hakaik-ı imaniyesinden
aldığı nur hakikatleriyle parçalayarak ve o nurun 130 ri-
salesinin yüz binler nüshalarını, imanî dersleriyle ona
minnettar kalan yüz binler müştak talebeleriyle her tara-
fa neşreden; dinsizliğin, bilhassa komünistliğin bu vatan-
daki hücumuna mâni olan iman hakikatlerini en kat’î de-
lil ve burhanlarla ispat ederek küfür ve dalâletin batıl
mesleklerini kur’ân’ın elmas kılıcı hükmündeki iman-ı
billâh ve vahdaniyet-i İlâhiye hüccetleriyle parça parça
eden; ve o nur eserleri şimdi âlem-i İslâm’ın büyük mer-
kezlerinde kemal-i takdir ve istihsanla neşredilen; ve ge-
çen sene türkiye’yi ziyarete gelen pakistanlı bir vekil,
kırk-elli üniversite talebesine,
“kardeşlerim, ben âlem-i İslâm’da aradığımı türki-
ye’de buldum. Bediüzzaman yalnız sizin değil; o bütün
âlem-i İslâm’ındır. Ve yakın bir zamanda bütün İslâm âle-
mi onu anlayacaktır. siz bu nur eserlerine dikkatle ba-
kın. Ben bunu doksan milyon İslâmlar içinde neşredece-
ğim. Benim âlem-i İslâm hakkında pek çok endişelerim
ve üstada pek çok soracaklarım vardı. Bir saat kadar
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
âlem:
dünya.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
batıl:
dinde yeri olmayan, dinî hü-
kümlere zıt.
Bediüzzaman:
zamanın, çağın eş-
siz güzelliği.
bîaman:
amansız, acımaz, merha-
metsiz.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
caniyâne:
cani gibi, canice, cani-
cesine.
dalâlet:
dinsizlik, inançsızlık,.
fakr:
fakirlik, yoksulluk; varlıktan
geçme, yalnız Allah’a muhtaç
olma.
hakaik-ı imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
hakikat-ı hâl:
durumun gerçek
yönü, işin aslı.
hüccet:
delil.
hücum:
saldırma.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
iftira:
suçsuza suç yükleme.
illâ:
mutlaka, muhakkak, ne olursa
olsun.
iman:
inanç, itikat.
iman-ı billâh:
Allah’a inanma, Al-
lah’ı, onun kâinatta tecelli eden
bütün sıfat ve isimleriyle beraber
kabul ederek Ona inanma.
imanî:
imana dair olan, imanla il-
gili.
isnat:
dayandırma, mal etme, bir
şeyi bir kimseye ait gösterme.
ispat:
delil göstererek iddiayı sağ-
lamlaştırma.
istihsan:
güzel bulma, beğenme.
işkence:
bir kimseye verilen
maddî-manevî sıkıntı, eziyet.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile an-
latma.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kemal-i takdir:
takdirin en mü-
kemmeli.
komünist:
bütün malların ortak-
laşa kullanıldığı ve özel mülkiyetin
olmadığı iddiasında bulunan dü-
zen in mensubu olan kimse.
kur’ân-ı hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve faydalar
bulunan Kur’ân.
küfrî:
küfürle ilgili, Allah’ı inkarla
alâkalı.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, Ona yakışmayacak sı-
fatlar yükleme.
küfür:
imansızlık, dinsizlik.
küllî:
bütüne ait olan, umumî, ge-
nel.
maddiyyun:
maddenin ezelî ve
| 710 | Emirdağ Lâhikası – ıı
ebedî olduğuna, sonradan ya-
ratılmamış bulunduğuna ina-
nanlar, maddeye bağlı kalan-
lar, maddeciler, materyalistler.
mâni:
engel.
meslek:
tutulan yol, sülûk edi-
len yer.
minnettar:
bir iyiliğe karşı te-
şekkür duygusu içinde olan.
mücahede-i maneviye:
ma-
nevî olarak yapılan cihat.
müştak:
arzulu, fazla istekli,
iştiyak gösteren.
neşir:
kitap basma, çıkarma;
herkese duyurma, yayma.
Nur:
Risale-i Nur.
nüsha:
birbirinin aynı olan ya-
zılı metinlerden her biri.
risale:
Küçük kitap; Risale-i
Nur kitaplarından her biri.
sabır:
dayanma, katlanma,
zorluklara dayanma gücü.
şefkat:
acıyarak ve esirgeye-
rek sevme, içten ve karşılıksız
merhamet.
taassup:
aşırı bağlılık, aşırı ta-
raftarlık, fanatizm.
tabiiyyun:
tabiatçılar, mater-
yalistler, tabiata tapanlar.
tahammül:
zora dayanma,
kötü ve güç durumlara karşı
koyabilme, katlanma.
talebe:
öğrenci.
tefekkür:
derin düşünme; eş-
yanın hakikatini, yaratıcının
sırlarını kavramak ve ibret al-
mak için zihnen ve kalben dü-
şünme.
üstat:
bir ilim veya sanatta üs-
tün olan kimse.
vahdaniyet-i ilâhiye:
İlâhî bir-
lik, Allah’ın bir, tek olması.
vekil:
nazır, bakan.
zat:
kişi, şahıs, fert.
1...,700,701,702,703,704,705,706,707,708,709 711,712,713,714,715,716,717,718,719,720,...1032
Powered by FlippingBook