yaşayan yirmi milyon kardeşlerimizin maneviyatına taar-
ruz eden bir suikastın örneğidir. Mahkeme-i adalet bunu
nazar-ı itibara alması gayr-i mümkündür.
İşte biz de, bilirkişi ismini alıp bu suikast vesikasını im-
za edenlere soruyoruz:
Bu millet, hâşâ, dinsiz midir? Bu millet yüzyıllar boyun-
ca dinden ve imandan –hâşâ– mahrum bir vaziyette en
sefih millet midir? Bu millet ve bu milletin parlak tarihini
altınla yaldızlayan bir ecdad, bütün hayatlarını dünyaya
sefahet ve dalâlet dağıtan küfür yolu üzerinde mi yü-
rümüşler? İstanbul’u fetihle dünya hayatında yeni bir de-
vir açan, Şarka-garba kur’ân’ın bayraktarlığı vazifesiyle
nur-i hidayet, ilim ve fazilet saçan, Avrupa’ya hakikî me-
deniyeti ders veren ve İslâmî medeniyetin ziyasıyla beşe-
riyeti aydınlatan ve kos koca bir tarih, onların kahraman-
lığıyla dolu olan Yıldırım’lar, Fatih’ler, selim’ler ve süley-
man’lar ve onların mensup olduğu bir millet, yazdığının
tamamen aksine olarak, maneviyatı sönmüş, dinden ha-
beri yok, İslâmiyeti neşreden başka millet, o kumandan-
lar başka bir milletin tarihinde, tarih yalan söylüyor, türk-
ler İslâmiyetin kahramanı olarak kur’ân’ın bayraktarlığı-
nı bütün milletler üstünde bir şeref tacı olarak taşıdıkları
yalandır, öyle mi?
Veyahut bu millet, hakikat-i İslâmiyeden aldığı bir ders-
le kadınlarını ve kızlarını âdâb-ı kur’âniye ziynetiyle ziy-
netlendirip kadınlığın haysiyet ve şerefini muhafaza ede-
rek onların adî ve kıymetsiz olmalarına mâni olduğu,
adî:
bayağı, aşağı, değersiz.
bayraktar:
bayrak taşıyan, alem-
dar.
beşeriyet:
insanlık, insanlar.
dalâlet:
dinsizlik, inançsızlık,.
ecdat:
dedeler, büyük babalar,
atalar.
fazilet:
değer, meziyet, iman ve
irfan itibariyle olan yüksek derece.
fetih:
kuşatma, ele geçirme, zap-
tetme.
garp:
ülkemize göre Avrupa.
gayr-i mümkün:
mümkün olma-
yan, imkânsız.
hakikat-ı islâmiye:
İslâmiyet’e ait
hakikat.
hakikî:
gerçek.
hâşâ:
asla, katiyen, öyle değil, Al-
lah göstermesin.
haysiyet:
şeref, onur, itibar.
ilim:
marifet, vukuf.
islâmî:
İslâm dinine mensup, İslâm
ile alâkalı, İslâm’a ait.
kıymet:
değer.
| 704 | Emirdağ Lâhikası – ıı
küfür:
imansızlık, dinsizlik.
mahkeme-i adalet:
adalet
mahkemesi, hakka riayet edi-
len mahkeme, doğruluğun be-
nimsenip uygulandığı yer.
mahrum:
bir şeye sahip ola-
mayan, yoksun.
maneviyat:
mana alemine ait
olanlar, hisse ve inanca ait
şeyler.
mâni:
engel.
medeniyet:
medenîlik, şehir-
lilik, uygarlık.
mensup:
bir şeye veya kim-
seye alâkası bulunan, bağlı
olan.
muhafaza:
koruma.
nazar-ı itibar:
dikkate alma,
dikkate değer gören bakış.
neşir:
dağıtma, yayma, saçma,
serpme.
nur-i hidayet:
hidayet nuru.
sefahat:
yasak şeylere, zevk
ve eğlenceye aşırı derecede
düşkünlük.
sefih:
faydayı ve zararı ayır-
detme yeteneğinden mah-
rum, beyinsiz.
şark:
Avrupa’ya nispeten
Asya.
şeref:
övünülecek, iftihar edi-
lecek şey.
taarruz:
saldırma, sataşma,
ilişme.
tac:
taç; hükümdarlık sembolü
olarak başa takılan değerli taş-
larla süslü başlık; hükümdar
başlığı.
vazife:
görev.
vaziyet:
durum.
vesika:
belge.
yaldız:
bu madde ile eşyalara
yapılan süs.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
ziynet:
süs.