Emirdağ Lâhikası - page 721

Hem başımda şiddetli ve devamlı nezle ve bir gözüm
o nezleden ağrıyor ve akıyor. Müzmin kulunç ve şiddetli
sancı ile hastayım.
Hem yirmi sekiz sene gurbette kaldığımdan ve başka-
larının muavenetini kabul etmediğimden, pek zarurette
yaşadığım için zaafiyet fazladır. Hatta zorla merdivenden
çıkıyorum. zaruret-i kat’î olmazsa beş dakika konuşamı-
yorum, yoruluyorum.
Ben sabık mahkemelerde hem risale-i nur hem risa-
le-i nur talebeleri için tahammül ediyordum. Ve tam ha-
kikati izhar etmiyordum. Bir derece zulümlerine taham-
mül edip haksızlıklarını yüzlerine vurmuyordum. tâ ma-
sumlara, asayişe zarar gelmesin diye, sabır ve her nevi
zulüm ve işkencelere tahammül ediyordum.
Şimdi ise risale-i nur’a âlem-i İslâm sahip çıktı. nur
talebeleri de benim müsamahama ve düşmanlarıma iliş-
memekliğime ve zulümlerine sükût etmeme ihtiyaçları
kalmadı. onun için benim damarıma pek şiddetli doku-
nulduğunda, irade ve ihtiyârım haricinde karşıma çıkan
gizli düşmanlarımın bana zararlarına vesile olan, beni ce-
zalandırmaya çalışanlara hakikati çıplak olarak böyle
söyleyeceğim. (sükût… Şimdi izhar edilmeyecek.)
Madem hakikat böyledir. Heyet-i sıhhiye benim hem
maddî, hem manevî, hem sinir, hem kalb, hem nezleli
baş hastalıklarım, hem kulunç ve sancı ve mahkeme-
lerde konuşma iktidarsızlığı ve hem madem resmen
vekillerim oradadırlar, hem tab edenler de oradadırlar;
Emirdağ Lâhikası – ıı | 721 |
saplanır gibi duyulan, nöbetlerle
azalıp çoğalan ağrı, sızı.
sükût:
susma, sessiz kalma.
tab:
kitap basma, kitap baskısı,
baskı.
tahammül:
zora dayanma, kötü
ve güç durumlara karşı koyabilme,
katlanma.
talebe:
öğrenci.
vesile:
aracı, vasıta.
zaafiyet:
zayıflık, güçsüzlük, der-
mansızlık.
zaruret:
muhtaçlık, şiddetli ihtiyaç
içinde olma.
zaruret-i kat’iye:
kat’î zaruret; ke-
sin ihtiyaç, kat’î zorunluluk.
zulüm:
haksızlık, eziyet, işkence.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
asayiş:
emniyet, kanun ve ni-
zam hakimiyetin sağlanması.
gurbet:
yabancı memleket,
yabancı yer, vatan dışı, doğup
büyünülen ülke, şehir, köy dı-
şında kalan yerler, yâd el.
hakikat:
gerçek.
heyet-i sıhhiye:
sağlık kurulu.
ihtiyâr:
irade, tercih.
iktidar:
güç yetme, bir işi ger-
çekleştirmek için gereken
kuvvet.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapıp yapmama konusunda
için olan iktidar, güç.
işkence:
bir kimseye verilen
maddî-manevî sıkıntı, eziyet.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kulunç:
şiddetli ağrı veren bir
hastalık (özellikle omuz ağrısı).
maddî:
madde ile alakalı, cis-
manî.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
muavenet:
yardım, yardım-
laşma.
müsamaha:
göz yumma, hoş
görme, görmezlikten gelme,
tolerans.
müzmin:
eskiyerek yerleşmiş
hastalık, süreklileşmiş, kronik.
nevi:
çeşit.
Nur:
Risale-i Nur.
resmen:
resmî olarak, resmî
bir şekilde.
sabık:
eski, bir evvelki.
sabır:
dayanma, katlanma,
zorluklara dayanma gücü.
sancı:
iç organlarda batar veya
1...,711,712,713,714,715,716,717,718,719,720 722,723,724,725,726,727,728,729,730,731,...1032
Powered by FlippingBook