Emirdağ Lâhikası - page 483

akraba ve ahbabı bulunan doğduğu memleketine gitme-
yerek gurbeti, kimsesizliği tercih ederek, tâ ki dünyaya
ve hayat-ı içtimaiyeye ve siyasete temas etmesin ve çok
sevaplı olan camideki cemaatin hayrını bırakıp, odasın-
da yalnız namazını kılıp oturmasını tercih eden, yani hal-
kın hürmetinden çekinmek olan bir hâlet-i ruhîyeyi taşı-
yan ve yirmi sene hayatının şahadetiyle, yüz binler türk,
kıymettar zatların tasdikiyle, bir dindar müttakî türkü,
lâkayt çok kürdlere tercih eden, hatta mahkemede Ha-
fız Ali gibi kuvvetli imanı bulunan türk kardeşlerini yüz
kürde değiştirmediğini ispat eden ve hürmet ve ihtiram
görmemek için zaruret olmadan halklarla görüşmeyen
ve camie gitmeyen ve kırk seneden beri bütün kuvvetiy-
le ve âsârıyla İslâmiyetin uhuvvetine ve Müslümanların
birbirine muhabbetine çalışan ve şedit düşmanına karşı
menfî hareket etmeyen ve hatta onunla meşgul olma-
yan, bedduayı dahi etmeyen ve türk milleti kur’ân’ın
bayraktarı ve sena-i kur’âniyeye mazhar olduğu için o
milleti çok seven ve hayatını onların içinde geçiren bir
adam hakkında, resmî lisanıyla ihanet için bir propagan-
da yapmak, dostlarını ürkütmek için “o kürd’dür, siz
türksünüz; o Şafiîdir, siz Hanefîsiniz” deyip halkları ür-
kütüp, ondan çekinmeyi ve yirmi iki senede ve iki mah-
kemede tarz-ı kıyafet değiştirmeye mecbur edilmeyen ve
şapkanın yarı askerin başından kalkmasıyla beraber
münzevî bir adama zorla şapka giydirmeye cebretmesi,
hangi kanun buna müsaade eder?
Emirdağ Lâhikası – ı | 483 |
rına tanıtmak, benimsetmek ama-
cını güden ve çeşitli vasıtalarla ya-
pılan faaliyet.
resmî:
devlet adına olan.
sena-i kur’âniye:
Kur’ân’ın öv-
güsü.
Şafiî:
Şafiî mezhebinden olan
kimse.
şahadet:
şahit olma, şahitlik, ta-
nıklık.
şedit:
şiddetli.
tarz-ı kıyafet:
giyim şekli, giyim
tarzı, kıyafet biçimi.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
uhuvvet:
kardeşlik, din kardeşliği.
zaruret:
zorunluluk, mecburiyet.
zat:
kişi, şahıs, fert.
ahbap:
dostlar.
asar:
eserler, izler, nişanlar.
beddua:
bir kimsenin kötü ol-
ması için dua, kötü dua.
cebir:
zor, zorlama, baskı
yapma.
dindar:
dinî kaidelere hakkıyla
riayet eden, dininin emirlerini
yerine getiren, mütedeyyin.
gurbet:
yabancı memleket,
yabancı yer, vatan dışı, doğup
büyünülen ülke, şehir, köy dı-
şında kalan yerler, yâd el.
hâlet-i ruhiye:
insanın ruh
hâli, psikolojik durum, insanın
manevî hâli, iç durumu.
hanefî:
İmam-ı Azam Ebu Ha-
nife’nin mezhebinden olan.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal ha-
yat, toplum hayatı.
hürmet:
riayet, ihtiram, saygı.
hürmet:
riayet, ihtiram.
ihanet:
hainlik, kötülük etme.
ihtiram:
hürmet etme, saygı
gösterme.
ispat:
delil göstererek iddiayı
sağlamlaştırma.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
lâkayt:
kayıtsız, ilgisiz.
lisan:
dil.
mazhar:
nail olma, şeref-
lenme.
menfi:
olumsuz, müspet ol-
mayan.
muhabbet:
ülfet, sevgi,
sevme, dostluk.
münzevi:
inzivaya çekilen, kö-
şeye çekilmiş, yalnız.
müsaade:
izin; elverişli, uygun
olma durumu.
müttakî:
ittika eden, sakınan,
çekinen, günah ve haramdan
uzak duran, takva sahibi.
propaganda:
bir inanç, dü-
şünce, doktrin vb. ni başkala-
1...,473,474,475,476,477,478,479,480,481,482 484,485,486,487,488,489,490,491,492,493,...1032
Powered by FlippingBook