Sa l i sen:
risale-i nur’un kerameti olarak yangına da-
ir yazılan bir parça, bir haftadan beri size göndermek
için bekliyordu. Çünkü ziyade evhamlarından postaha-
nelere çok dikkat ettiklerinden, postayla göndermedik.
sizin de mahkemece hakikî vaziyetinizi merak ediyoruz.
“kardeşimiz Burhan’ın bir küçük musibeti varmış” diye
yazıyor, neymiş, merak ettik. Cenab-ı Hak def etsin.
Hem re’fet Bey, hem Abdullah Çavuşun mektupların-
dan çok memnun oldum. onlara hususan selâm ediyo-
rum. Umuma selâm.
Kardeşiniz
SaidNursî
ì®í
Œ
217
œ
rEisiCUmhUra GÖNdEriLEN isTidaNıN
ZEYLidir ki, mECBUr OLdUm YaZmaYa
Bana hücum eden garazkârların en esaslı sebebi, Mus-
tafa kemal’in dostluğu ve tarafgirliği vesilesiyle beni ezi-
yorlar. Ben de o garazkârlara derim ki:
ölmüş gitmiş ve dünyadan ve hükûmetten alâkası ke-
silmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir hadis-i şeri-
fin ihbarıyla kur’ân’a zararlı öyle bir adam çıkacak dedi-
ğimi ve sonra Mustafa kemal o adam olduğunu zaman
gösterdi.
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
Cenab-ı hak:
Allah; doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve
azamet sahibi yüce Allah.
dair:
alakalı, ilgili.
def:
ortadan kaldırma, yok etme,
giderme.
evham:
vehimler, zanlar, kurun-
tular.
| 486 | Emirdağ Lâhikası – ı
evvel:
önce.
garazkâr:
haset eden, kin gü-
den, kötü kasıt sahibi.
hadis-i şerif:
Peygamberimiz-
den aktarılan sözlerin genel
adı.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ihbar:
haber verme, bildirme.
istida:
resmî makamlara bir
işin yapılmasını istemek mak-
sadıyla yazılan yazı, dilekçe.
keramet:
ermişçesine yapılan
iş, hareket veya söylenen söz,
fikir.
musibet:
felâket, belâ, ansızın
gelen belâ, dert, sıkıntı.
reisicumhur:
halkın reisi,
cumhurbaşkanı.
salisen:
üçüncü olarak.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
tarafgir:
bir tarafı tutan, ta-
raflı.
umum:
hep, herkes.
vesile:
bahane, sebep.
zeyil:
ek, ilâve.
ziyade:
çok, fazla.