Œ
220
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
nasıl ki eğirdir’de
Asa-yıMûsa
’yı müsadere eden ve
mahkemeye veren adam kendisi iki sene hapis cezasıyla
tokat yedi. Ve Hüsrev’e hiddetle bir ay ceza veren hâki-
min istifaya mecbur olmasıyla ve refikasının oradan mu-
farakatıyla bir nevi tokat yemesi gibi, aynen burada dahi
size leffen gönderdiğimiz pusulada yazılan tokatlar kat’î
gösteriyorlar ki, biz bir himayet ve inayet altındayız; bize
ilişenler, ahirette şiddetli tokatlar yiyecekleri gibi, dünya-
da dahi bir kısmı çabuk çarpılır.
Hem bu defa, bize hücumların aynı zamanında kış çok
hiddet etti, şiddetli soğuk ve fırtına ile havanın kızdığını
gösterdiği gibi, hücumları durmasıyla ve nurcuların fe-
rahlanmasıyla bu zemherir günleri nevruz günleri gibi
gülmeye başladı. o tebessüm, devamla manevî bir müj-
de ve teselli veriyor kanaatindeyiz.
Bu defa pusulada yazıldığı gibi, hiçbir şeytanın da kim-
seyi kandıramadığı acip ve maskaraca bir iftira etmekle
teveccüh-i ammeyi hakkımızda kırmaya çalışan resmî
polisler, aynı zamanda tokatlarını yemesiyle gösteriyor
ki, bize hücum edenler, iftiradan başka hiç çare bulamı-
yorlar, başka çareleri kalmamış. Hem biz de çok dikkat
ve ihtiyat etmeye, böyle şayialara ehemmiyet vermeme-
ye mecbur oluyoruz.
ì®í
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
ahiret:
öbür dünya, ikinci hayat.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
ehemmiyet:
önem, değer, kıymet.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
| 494 | Emirdağ Lâhikası – ı
himayet:
koruma, esirgeme.
iftira:
suçsuza suç yükleme.
ihtiyat:
tedbirli hareket etme.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
istifa:
memuriyetten isteği ile
ayrılma.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
leffen:
ekli olarak.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
müfarakat:
terk etme, terk
edip gitme, bırakma.
müsadere:
toplatma, elden
alma.
nevi:
çeşit.
nevruz:
ilkbahar başlangıcı;
Celâlî Takvimine göre yılbaşı.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
pusula:
kısa mektup.
refika:
kadın eş, karı, zevce.
resmî:
devlet adına olan.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şayia:
yayılmış haber, yaygın
olan söylenti.
tebessüm:
gülümseme.
teselli:
avutma, acısını din-
dirme.
teveccüh-i amme:
genel te-
veccüh, umumun, herkesin,
halkın yönelişi.
zemherir:
kışın en soğuk za-
manı, şiddetli, soğuk kara kış.