Emirdağ Lâhikası - page 504

“Bu senin eski medrese arkadaşların olan başta Ah-
med Hamdi gibi zatlar, dehşetli ve şiddetli bir tahribata
karşı ‘ehvenüşşer’ düsturuyla, mümkün olduğu kadar bir
derece bir kısım vazife-i ilmiyeyi mukaddesatın muhafa-
zasına sarf edip tehlikeyi dörtten bire indirmeleri, onların
mecburiyetle bazı noksanlarına ve kusurlarına inşaallah
kefaret olur” diye kalbime şiddetli ihtar edildi.
Ben dahi sizleri ve sizin gibilerini, o vakitten beri yine
eski medrese kardeşlerim ve ders arkadaşlarım diye ha-
kikî uhuvvet nazarıyla bakmaya başladım. onun için be-
nim bu şiddetli tesemmüm hastalığım vefatımla neticelen-
mesi düşüncesiyle, sizi nurlara benim bedelime hakikî sa-
hip ve hami ve muhafız olacağınızı düşünerek, üç sene
evvel mükemmel bir takım risale-i nur’u size vermek ni-
yet etmiştim. Fakat şimdi hem mükemmel değil, hem ta-
mamı değil; fakat ekseriyet-i mutlaka eczaları nur şakirt-
lerinden gayet mühim üç zatın on on beş sene evvel yaz-
dıkları bir takımı sizin için hastalığım içinde bir derece tas-
hih ettim. Bu üç zatın kaleminin benim yanımda on ta-
kım kadar kıymeti var. senden başka bu takımı kimseye
vermeyecektim. Buna mukabil onun manevî fiyatı da üç
şeydir:
Bi r i nc i s i :
siz mümkün olduğu kadar diyanet riya-
setinin şubelerine vermek için, mümkünse eski huruf,
değilse yeni harfle ve has arkadaşlarımdan tashihe yar-
dım için birisi başta bulunmak şartıyla, memleketteki
diyanet riyasetinin şubelerine yirmi otuz tane teksir
bedel:
yerine, adına, namına.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
düstur:
kanun, kural, esas.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
ehvenişer:
şerrin en az zararlısı,
kolayı, şerrin daha az zararlısı,
daha az kötü olan; iki şerden daha
az zararlısı.
ekseriyet-i mutlaka:
mutlak ço-
ğunluk.
| 504 | Emirdağ Lâhikası – ıı
evvel:
önce.
gayet:
son derece.
hakikî:
gerçek.
hami:
himaye eden, koruyan,
gözeten.
huruf:
harfler.
ihtar:
dikkat çekme, hatır-
latma, uyarı.
inşaallah:
Allah izin verirse.
kefaret:
arınma.
kıymet:
değer.
kusur:
eksiklik, noksan.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mecburiyet:
mecbur olma,
zarurîlik durumu, zorunluluk.
medrese:
eski dönemde ders
okutulan düzenli öğretim ku-
ruluşu.
muhafaza:
koruma.
muhafız:
koruyucu, bekçi.
mukabil:
karşılık.
mukaddesat:
mukaddes, kut-
sal, temiz ve yüce olan şeyler.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nazar:
bakış.
niyet:
maksat, meram.
Nur:
Risale-i Nur, Risale-i Nur
hizmeti.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sarf:
harcama.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tahribat:
tahripler, yıkıp boz-
malar.
tashih:
düzeltme, yanlışını gi-
derme.
teksir:
çoğaltma.
tesemmüm:
zehirlenme.
uhuvvet:
kardeşlik, din kar-
deşliği.
vazife-i ilmiye:
ilimle uğraşma
görevi.
vefat:
ölüm.
1...,494,495,496,497,498,499,500,501,502,503 505,506,507,508,509,510,511,512,513,514,...1032
Powered by FlippingBook