çalışması ve o mübarek eski kardeşlerimin hayatta olduk-
larını bilmediğim ve merak ettiğim ki, beraber onların ha-
yatta ve nurlara müştak olduklarını mektupla haber ver-
mesi, beni çok ziyade memnun eyledi. Ve çok ferahlı bir
hüzün ve hazin bir eski hatıra-i sürur verdi. Ben buradan
oraya muhabere edemediğim için, benim bedelime saf-
ranbolu kahramanları muhabere etse iyi olur.
Sa l i sen:
otuz seneden beri siyaseti bırakıp havadis-
lerini merak etmediğim hâlde, mu’cizatlı kur’ân’ımızı iki
buçuk sene müsadere edip bize vermemekle beraber,
dünyada emsali vuku bulmamış bir tarzda Afyon Mahke-
mesi bizi tazip ve kitaplarımızın neşrine mâni olmak ci-
hetiyle, ziyade beni incitti. Ben de, beş on günde iki üç
defa siyaset dünyasına baktım, acip bir hâl gördüm. Mü-
dafaatımda dediğim gibi istibdad-ı mutlak ve rüşvet-i mut-
laka ile hareket eden bir cereyan-ı zındıka masonluk, ko-
münistlik hesabına bizi böyle işkencelerle ezmeye çalış-
mış. Şimdi o kuvveti kıracak başka bir cereyan bu vatan-
da tezahüre başladığını gördüm. Fazla bakmak mesleğim-
ce iznim olmadığından daha bakmadım.
(1)
»/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g »/
bÉn
Ñr
dn
G
HastaKardeşiniz
SaidNursî
ì®í
Emirdağ Lâhikası – ıı | 513 |
rafından verilip, yalnız peygam-
berlerin gösterebilecekleri büyük
harika işler.
muhabere:
haberleşme.
müdafaat:
müdafaalar, savunma-
lar.
müsadere:
toplatma, elden alma.
müştak:
arzulu, fazla istekli, işti-
yak gösteren.
neşir:
yayım, yayın.
rüşvet-i mutlaka:
kayıtsız şartsız
rüşvet, çıkar gözetmeksizin hiç bir
iş yapmama, tam rüşvet.
salisen:
üçüncü olarak.
sürur:
sevinç, mutluluk.
tarz:
biçim, şekil.
tazip:
azap çektirme, eziyet etme,
sıkıntı verme.
tezahür:
görünme, belirme, or-
taya çıkma.
vuku:
olma, meydana gelme.
ziyade:
çok, fazla.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
bedel:
yerine, adına, namına.
cereyan:
akım, fikir, sanat
veya siyaset hareketi.
cereyan-ı zındıka:
zındıka
akımı, Allah ve ahiret inancını
inkâr eden dinsizlik cereyanı,
akımı.
cihet:
yön, sebep, vesile.
defa:
kere, kez, yol.
emsal:
eş, benzer.
ferah:
gönül açıklığı, sevinç,
sevinme.
haber:
bilgi, bilgilendirme.
hâl:
durum, vaziyet.
havadis:
hadiseler, olaylar,
yeni olaylar.
hazin:
hüzünlü, acıklı.
istibdat-ı mutlak:
hiç bir hak
ve hürriyeti tanımayan tam
baskı, tam diktatörlük.
komünist:
bütün malların or-
taklaşa kullanıldığı ve özel
mülkiyetin olmadığı iddiasında
bulunan düzen in mensubu
olan kimse.
mâni:
engel, mania, set.
mason:
dünyevi maksatlarla
kurulmuş, sıkı bir dayanışmayı
esas alan komitacı teşkilâtın
mensubu.
merak:
bir şeyi öğrenmek is-
temek, çok şiddetli arzu, he-
ves, düşkünlük.
merak:
endişe.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah ta-
1.
Bâkî olan ancak Allah’tır.