esas mesleğimiz olduğundan, düflmanlarımızca da tahakkuk
etmifl ki, üç senedir üç çuvaldan ziyade dosyalarımızı garaz-
kârâne tetkik ettikleri hâlde bizi mahkûm edemiyorlar. Ver-
dikleri keyfî ve vicdanî hükümlerine de bir bahane bulamı-
yorlar ki, Temyiz o hükmü bozdu.
Evet, biz dini siyasete âlet değil, belki vatan ve milletin deh-
fletli zararına siyaseti mutaassıbâne dinsizliğe âlet edenlere
karflı, bizim siyasete bakmamıza mecburiyet-i kat'iye olduğu
zaman, vazifemiz siyaseti dine âlet ve dost yapmaktır ki, üç
yüz elli milyon kardefllerin uhuvvetini bu vatandaki kardeflle-
re kazandırmaya sebep olsun.
Elhasıl:
Bize iflkence edenlere, siyaseti asabiyetle dinsizli-
ğe âlet etmelerine mukabil, biz de siyaseti dine âlet ve dost
yapmakla bu vatan ve milletin saadetine çalıflmıflız.
kardeşlerim, ben bunu böyle münasip gördüm, sizle-
rin meşveretine havale ediyorum.
SaidNursî
ì®í
Œ
2 3 3
œ
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
(2)
Ék
ªp
FGn
O Gk
ón
HG o
¬o
JÉn
cn
ôn
Hn
h $G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ`r
«n
?n
Y o
?n
Ós
°ùdn
G
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Ev ve l â :
seksen küsur sene ibadetli bir ömr-i bâkîyi
temin eden ramazan-ı flerifinizi bütün ruhucanımızla
Emirdağ Lâhikası – ıı | 515 |
yat.
ramazan-ı Şerif:
mübarek, şerefli
Ramazan ayı.
ruh u can:
ruh ve can; ruh ve
canla.
saadet:
mutluluk.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
tahakkuk:
gerçekleşme, kesin-
leşme.
temin:
sağlama.
temyiz:
bir davanın kararının bir
üst mahkeme tarafından tekrar
incelenmesi.
tetkik:
dikkatle araştırma, ince-
leme.
uhuvvet:
kardeşlik, din kardeşliği.
vazife:
görev.
vicdanî:
vicdanla, kalbî his ile ilgili,
vicdana ait.
ziyade:
çok, fazla.
asabiyet:
aşırı taraftarlık.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bahane:
asıl sebebi gizlemek
için ileri sürülen uydurma se-
bep.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
elhâsıl:
hasılı, netice itibariyle,
kısaca.
evvelâ:
öncelikle.
garazkârâne:
garez ve düş-
manlığa kapılarak, garazkâr-
lıkla, düşmancasına.
havale:
ısmarlama, bırakma.
hüküm:
emir, bir konu hak-
kında verilen karar.
işkence:
bir kimseye verilen
maddî-manevî sıkıntı, eziyet.
keyfî:
kanuna uymayarak,
keyfe, arzuya bağlı.
mahkûm:
cezalandırma.
mecburiyet-i kat’iye:
katî
mecburiyet, kesin zorunluluk,
kesin mecburiyet.
meşveret:
müşavere, bir konu
hakkında çeşitli ve ehil şahıs-
lardan fikir alma, danışma.
mukabil:
karşılık.
mutaassıbâne:
taassup gös-
terircesine, mutaassıpça, körü
körüne.
münasip:
uygun.
ömr-i bâkî:
daimî, kalıcı ha-
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve berekâtı ebedî olarak daima üzerinize olsun.