iâde etmiştir. Ve Afyon Mahkemesinin de hükümlerini
bozmuş ve o eserlerin beraatlerine rey vermiştir.
gerçi, komünist olan eski adliye vekili Fuat sirmen, es-
ki heyet-i vekileye ihbar etmiş ve kur’ân’ın gayet hak ve
menfaatli bir tefsiri olan
Zülfikar
mecmuasının dört yüz
sayfası içinde, otuz sene evvel yazılan iki ayetin tefsirine
dair iki sayfayı bahane ederek bu çok mühim eseri yasak
etmeye çalışmıştır. Hâlbuki şimdi millet ve vatana gayet
zararlı olan komünist ve masonların eserlerine müsaade
edildiği hâlde, yüz binler kimselerin imanını kurtaran
kur’ân’ın gayet hak ve pek çok menfaatli bir tefsiri oldu-
ğunu beş yüz bin adamın şahadetiyle ispat edeceğimiz
eserlere evrak-ı muzırra gibi böyle muamele yapmak ve
üstadımıza bu hastalıklı, nâzik zamanında öz kardeşine
karşı bu hazin teessüratı vermek, yüz cihetle kanunsuz-
dur diye arz ediyoruz.
Sani yen:
Bu meselenin gayet sinsi ve gayet gizli ha-
kikati şudur: üstadımız manen ve maddeten demokrat
partiye yardım için talebelerini hafifçe teşvik etmişti. Bu-
nu, Halk partisinin muannit müstebitleri anladıkları için,
manasız bahaneyle habbeyi kubbe yaparak bu muamele-
yi yaptılar. Yoksa her tarafta bu kitaplar posta ile alınıp
veriliyor ve buraya da İstanbul’dan, başka yerlerden geli-
yor ve ilişilmiyordu. Bu vaziyet çok dessasâne ve ümit
edilmeyen bir plândır.
Sa l i sen: Zülfikar
’daki mevzuubahis iki ayetin tefsirin-
den bin misli bir muhalefetle, hâlen matbuatta eski
Emirdağ Lâhikası – ıı | 523 |
taplar, gazeteler, vs.
mecmua:
kitap, eser.
menfaat:
fayda.
mesele:
konu.
mevzu-i bahis:
kendisinden bah-
sedilen, bahis konusu.
misil:
benzer, eş, kat.
muamele:
işlem.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
muhalefet:
uygun olmama, aykı-
rılık, zıtlık, ayrılık, muhaliflik.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
müsaade:
izin, icazet, ruhsat.
müstebit:
zulüm ve baskıda bu-
lunan, zorba.
nazik:
dikkat gerektiren, mühim,
önemli.
rey:
oy.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
sinsi:
gizli ve kurnaz bir şekilde
kötülük yapan.
şahadet:
şahit olma, şahitlik, ta-
nıklık.
talebe:
öğrenci.
teessürat:
teessürler, kederler,
elemler, acılar.
tefsir:
Yorum, şerh.
vaziyet:
durum.
adliye:
mahkeme, yargılama
işleriyle uğraşan daire.
arz:
sunma.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
bahane:
asıl sebebi gizlemek
için ileri sürülen uydurma se-
bep.
beraat:
serbest kalma, suçsuz
bulunma, aklanma.
cihet:
yön.
dair:
alakalı, ilgili.
dessasâne:
aldatıcı bir şekilde,
hileyle iş yaparak.
evrak-ı muzırra:
zararlı evrak,
kâğıtlar, yapraklar.
evvel:
önce.
gayet:
son derece.
gerçi:
her ne kadar.
habbe:
tane.
hakikat:
gerçek, doğru.
hâlen:
şimdiki hâlde, şu anda.
hazin:
hüzünlü, acıklı.
heyet-i vekile:
vekiller heyeti,
bakanlar kurulu, kabine.
hüküm:
emir, bir konu hak-
kında verilen karar.
iade:
geri verme.
ihbar:
haber verme, bildirme.
iman:
inanç, itikat.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
komünist:
bütün malların or-
taklaşa kullanıldığı ve özel
mülkiyetin olmadığı iddiasında
bulunan düzen in mensubu
olan kimse.
kubbe:
gökyüzü, sema.
maddeten:
maddî olarak.
mana:
anlam.
manen:
mana bakımından,
manaca.
mason:
dünyevi maksatlarla
kurulmuş, sıkı bir dayanışmayı
esas alan komitacı teşkilâtın
mensubu.
matbuat:
basılmış şeyler, ki-