hakikat-i kur’âniye etrafında ittihad-ı İslâm dayanabilir.
Ve beşeri bu tehlikeden kurtarmaya vesile olduğu gibi, bu
vatanı istilâ-i ecanipten ve bu milleti anarşilikten kurtara-
cak yalnız odur. Ve bu hakikate binaen, demokratlar bü-
tün kuvvetleriyle bu hakikate istinat edip komünist ve ma-
sonluk cereyanına karşı vaziyet almaları zarurîdir.
Bir ezan-ı Muhammedînin (
AsM
) serbestiyetiyle kendi
kuvvetlerinden yirmi defa ziyade kuvvet kazandılar. Mil-
leti kendilerine ısındırdılar, minnettar ettiler. Hem manen
eski İttihad-ı Muhammedîden (
AsM
) olan yüz binler nur-
cularla, eski zaman gibi farmason ve İttihatçıların mason
kısmına karşı ittifakları gibi, şimdi de aynen İttihad-ı İs-
lâm’dan olan nurcular büyük bir yekün teşkil eder. de-
mokratlara bir nokta-i istinattır. Fakat demokrata karşı
eski partinin müfrit ve mason veya komünist manasını ta-
şıyan kısmı, iki müthiş darbeyi demokratlara vurmaya ha-
zırlanıyorlar.
eskiden nasıl Ahrarlar iki defa başa geçtiği hâlde, az
bir zamanda onları devirdiler. onların müttefiki olan İt-
tihad-ı Muhammedî (
AsM
) efradının çoklarını astılar. Ve
“Ahrar” denilen demokratları kendilerinden daha dinsiz
göstermeye çalıştılar. Aynen öyle de, şimdi bir kısmı
dindarlık perdesine girip demokratları din aleyhine sevk
etmek veya kendileri gibi tahribata sevk etmek istedikleri
kat’iyen tebeyyün ediyor. Hatta ulemanın resmî bir
kısmını kendilerine alıp demokratlara karşı sevk etmek
ve demokratın tarafında, onlara mukabil gelecek
Emirdağ Lâhikası – ıı | 527 |
olan kimse.
mana:
anlam.
manen:
mana bakımından, ma-
naca.
mason:
dünyevi maksatlarla ku-
rulmuş, sıkı bir dayanışmayı esas
alan komitacı teşkilâtın mensubu.
minnettar:
bir iyiliğe karşı minnet
duyan.
mukabil:
karşı.
müfrit:
aşırı.
müthiş:
dehşet veren, ürküten,
dehşetli, korkunç.
müttefik:
ittifak eden, anlaşan.
nokta-i istinat:
dayanak noktası,
güvenme ve itimat noktası.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine ta-
raftar olan, Risale-i Nur’ları okuyup
neşreden kimse.
resmî:
devlet adına olan.
serbestiyet:
serbestlik, rahat ve
serbest olma hâli.
sevk:
yöneltme, gönderme.
tahribat:
tahripler, yıkıp bozma-
lar.
tebeyyün:
meydana çıkma, gö-
rünme, belli olma, anlaşılma.
teşkil:
oluşturma, şekillendirme.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim sa-
hipleri.
vaziyet:
durum.
vesile:
aracı, vasıta.
yekûn:
toplam.
zarurî:
zorunlu.
ziyade:
çok, fazla.
ahrar:
Osmanlının son dö-
nemlerindeki meşrutiyetçi ve
hürriyetçi grup; Hürriyetçiler.
aleyh:
karşı, karşıt.
anarşi:
her türlü düzen ve oto-
riteye karşı koyarak karışıklığı
meydana getirme durumu.
beşer:
insan, insanlık.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cereyan:
akım, fikir, sanat
veya siyaset hareketi.
darbe:
kuvvet kullanmak su-
retiyle yapılan iktidar değişik-
liği.
defa:
kere, kez, yol.
dindar:
dinin emirlerini yerine
getiren.
efrat:
fertler.
ezan-ı muhammedî:
Hz. Mu-
hammed’in tebliğ ettiği dinin
ezanı.
farmason:
mason.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat-ı kur’âniye:
Kur’ân’ın
hakikati, Kur’ân’ın ifade ettiği
gerçek.
istilâ-i ecanip:
yabancıların is-
tilası.
istinat:
dayanma, güvenme.
ittifak:
birleşme, fikir birliği
etme.
ittihad-ı islâm:
İslâm birliği,
Panislâmizm.
ittihad-ı muhammedî:
Süheyl
Paşa, Mehmet Sadık, Ferik Rıza
Paşa, Derviş Vahdeti ve arka-
daşları tarafından İstanbul’da
5 Nisan 1909 tarihinde kurulan
bir cemiyet.
kat’iyen:
hiç bir zaman, asla.
komünist:
bütün malların or-
taklaşa kullanıldığı ve özel
mülkiyetin olmadığı iddiasında
bulunan düzen in mensubu