diyanet reisi bütün takdir ile tab’ına çalıştığı kur’ân’ı
müsadere eden adamlar, elbette adalet ve adliye ve haki-
kat hesâbına değil, belki komünist, masonluk hesâbına
bir garazkârlık ediyorlar. Ben kendim zehir hastalığıyla
şiddetli hasta olduğumdan ve kendi hukukumu müdafaa
edemediğimden, sungur’u kendime vekil ediyorum. eski
hükûmetin bana karşı yirmi senelik işkenceyle bu tahri-
batın kaldırılmasını adaletperver yeni hükûmetin bakan-
larından bekliyorum. kardeşlerimden Mustafa sungur’u
tevkil ediyorum.
NurŞâkirdlerinamına
SaidNursî
ì®í
Œ
2 3 9
œ
[EhemmiyetlibirhakikatveDemokratlarla
ÜniversiteNurcularınınbirhasbihâlidir.]
Şimdi milletin arzusuyla şeair-i İslâmiyenin serbestiye-
tine vesile olan demokratlar, hem mevkilerini muhafa-
za, hem vatan ve milletini memnun etmek çâre-i yegâ-
nesi, ittihad-ı İslâm cereyanını kendine nokta-i istinat
yapmaktır. eski zamanda İngiliz, Fransız, Amerika siya-
setleri ve menfaatleri buna muarız olmakla mâni olurdu-
lar. Şimdi menfaatleri ve siyasetleri buna muarız değil,
belki muhtaçtırlar. Çünkü komünistlik, masonluk, zın-
dıklık, dinsizlik, doğrudan doğruya anarşistliği intaç edi-
yor. Ve bu dehşetli tahrip edicilere karşı ancak ve ancak
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
adaletperver:
adalet sever.
adliye:
mahkeme, yargılama işle-
riyle uğraşan daire.
anarşist:
hiçbir düzen ve otorite
tanımayan, karışıklık ve bozgun-
culuktan yana olan, ondan fayda
uman kimse.
arzu:
istek, heves, niyet.
cereyan:
akım, fikir, sanat veya
siyaset hareketi.
çare-i yegâne:
tek çare, tek çıkar
yol.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
diyanet:
din işleri ile ilgilenen ku-
ruluş, teşkilat.
ehemmiyetli:
önemli.
garazkâr:
haset eden, kin güden,
kötü kasıt sahibi.
hakikat:
gerçek, doğru.
hasbihâl:
hâlleşme; görüşüp ko-
nuşma, sohbet.
intaç:
netice verme, sonuçlan-
dırma.
işkence:
bir kimseye verilen
maddî-manevî sıkıntı, eziyet.
ittihad-ı islâm:
İslâm birliği, Pa-
nislâmizm.
komünist:
bütün malların ortak-
| 526 | Emirdağ Lâhikası – ıı
laşa kullanıldığı ve özel mül-
kiyetin olmadığı iddiasında
bulunan düzen in mensubu
olan kimse.
mâni:
engel, mania, set.
mason:
dünyevi maksatlarla
kurulmuş, sıkı bir dayanışmayı
esas alan komitacı teşkilâtın
mensubu.
menfaat:
fayda, kâr, gelir, ih-
tiyaç karşılığı olan şey.
muarız:
muhalefet eden, karşı
çıkan, muhalif.
muhafaza:
koruma.
muhtaç:
gerek duyan.
müdafaa:
savunma, koruma.
müsadere:
toplatma, elden
alma.
nokta-i istinat:
dayanak nok-
tası, güvenme ve itimat nok-
tası.
Nur:
Risale-i Nur.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
reis:
başkan.
serbestiyet:
serbestlik, rahat
ve serbest olma hâli.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şeair-i islâmiye:
İslâm’a ait
işaretler, İslâm’a sembol ol-
muş iş ve ibadetler.
tab:
kitap basma.
tahribat:
tahripler, yıkıp boz-
malar.
tahrip:
harap etme, yıkma,
bozma.
takdir:
değerlendirme.
tevkil:
vekil etme, edilme.
vekil:
yardımcı, yerine bakan.
vesile:
bahane, sebep.
zındık:
Allah’a ve ahirete inan-
mayan, Allah’ı inkâr eden,
imansız, münkir.