mu’cizatlı yazılı kur’ân’ını, bütün bütün hilâf-ı kanun ola-
rak müsadere edip said ve arkadaşlarına verdiği asılsız
hükmünü yine aynı Mahkeme-i temyiz bozduğu ve şim-
di vatan ve milleti eski partinin garazkârâne istibdâdın-
dan kurtaran hamiyetkâr, vatanperver bazı demokrat li-
derleri kemal-i istihsan ile o risaleleri kabul edip sahip ol-
dukları hâlde, üç senedir hiç sebepsiz binler lira bizim gi-
bi fukaraya zarar vermek, üç defa beraet etmiş bir mah-
kemeyi üç sene uzatıp –acip bir zulüm içinde şahsî bir ga-
razkârlık vardır ki– yirmi ay tecrit-i mutlakta hizmetçisiy-
le temas ettirmediler. tahliyeden sonra iki polis kapısın-
da bıraktılar. Hem o gayet müttakî nur Şakirtlerini, kas-
ten, sebepsiz, sırf takvâlarına ihanet için, mağrib nama-
zının vaktinde muhakeme edip namazlarını kazaya bıra-
karak acip bir zulmetmişler. Hem bütün bu risale-i nur
eserlerini bir defa da Isparta tamamen müsadere edip tet-
kikten sonra tekrar aynen iâde etmiş.
demokratların zamanında madem ezan-ı Muhamme-
dî ve din dersleri gibi şeair-i İslâmiye ile kur’ân’a hizmet
ve eskilerin kur’ân zararına tahribatları tâmire başlanıl-
mış. Ve madem dinsizlerin ve masonların ve komünistle-
rin eserleri intişar ediyor. elbette âlem-i İslâm’ın Mekke,
Medine, Şam gibi yerlerinde büyük âlimlerin takdir ve
tahsinlerine mazhar olmuş ve diyanet riyasetinde ho-
calara okutturulan
Zülfikar
,
Asa-yıMûsa
ve
Siracünnur
gibi feylesofları susturan mübarek mecmuaları müsadere
etmek, üç sene onlarla beraber binler lira kıymetinde
değerli, mu’cizatlı, altınla İsm-i Celâl yazılmış,
Emirdağ Lâhikası – ıı | 525 |
nında yapılmayan ibadetlerin ye-
rine getirilmesi.
kıymet:
değer.
komünist:
bütün malların ortak-
laşa kullanıldığı ve özel mülkiyetin
olmadığı iddiasında bulunan dü-
zen in mensubu olan kimse.
madem:
değil mi ki.
mağrip:
akşam.
mahkeme-i temyiz:
.
mason:
dünyevi maksatlarla ku-
rulmuş, sıkı bir dayanışmayı esas
alan komitacı teşkilâtın mensubu.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
medine:
Arabistan’da Hz. Peygam-
berin (asm) mescidinin ve kabrinin
bulunduğu şehir, Yesrib, Medine-
tü’n-Nebî.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah tara-
fından verilip, yalnız peygamber-
lerin gösterebilecekleri büyük ha-
rika işler.
muhakeme:
yargılanma, yargı-
lama.
mübarek:
feyizli, bereketli.
müsadere:
toplatma, elden alma.
müttakî:
kendisini Allah’ın sevme-
diği fena şeylerden koruyan; ha-
ramdan ve günahtan çekinen,
takva sahibi, dindar.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
riyaset:
reislik, başkanlık.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, hususî.
şeair-i islâmiye:
İslâm’a ait işaret-
ler, İslâm’a sembol olmuş iş ve
ibadetler.
tahliye:
salıverilme.
tahribat:
tahripler, yıkıp bozma-
lar.
tahsin:
beğenme, güzel bulma.
takdir:
değerlendirme.
takva:
Allah korkusuyla dinin ya-
sak ettiği şeylerden kaçınma, Al-
lah’ın emirlerini tutup azabından
korunma.
tamir:
onarma, düzeltme.
tecrid-i mutlak:
hiç kimseyle gö-
rüşememek, tam bir yalnızlık.
tetkik:
dikkatle araştırma, ince-
leme.
vatanperver:
yurtsever, vatanına
düşkün, vatanını seven kimse.
zulüm:
haksızlık, eziyet, işkence.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim
adamı.
asa-yı mûsa:
Bediüzzaman
Said Nursî’nin bir eseri.
beraat:
serbest kalma, suçsuz
bulunma, aklanma.
defa:
kere, kez, yol.
diyanet:
din işleri ile ilgilenen
kuruluş, teşkilat.
ezan-ı muhammedî:
Hz. Mu-
hammed’in tebliğ ettiği dinin
ezanı.
feylesof:
felsefe ile uğraşan,
filozof.
fukara:
fakirler, yoksullar.
garazkâr:
haset eden, kin gü-
den, kötü kasıt sahibi.
garazkârâne:
garez ve düş-
manlığa kapılarak, garazkâr-
lıkla, düşmancasına.
gayet:
son derece.
hamiyetkâr:
hamiyetli, onur
ve haysiyet sahibi.
hilâf-ı kanun:
kanuna ters, ka-
nun dışı.
hizmet:
görev, vazife.
hüküm:
emir, bir konu hak-
kında verilen karar.
iade:
geri verme.
ihanet:
hıyanet, arkadan
vurma.
intişar:
yayınlanma, neşrolma.
ism-i Celâl:
sonsuz büyüklük,
haşmet, ululuk ve yücelik an-
lamında Cenab-ı Hakk’ın bir
ismi.
istibdat:
idarede görülen her
türlü kanun dışı tazyik, baskı.
kasten:
bile bile, isteyerek, ka-
sıtlı olarak.
kaza:
vakit çıktıktan sonra na-
mazın kılınması veya zama-