Emirdağ Lâhikası - page 518

hazırım” diyen ve Meclis-i Mebusanda Mustafa kemal’e
karşı, “namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merdut-
tur” söyleyen ve İslâmî kıyafeti kat’iyen ve asla tebeddül
etmeyen ve kıyafetine ilişmek isteyen ve sonra kendi ken-
dini öldürmekle tokadını yiyen nevzat isminde Ankara
Valisine, “Bu sarık bu başla beraber çıkar” tarzında ko-
nuşarak boynunu göstermesiyle dokunulmayan bir zata,
hem Isparta, hem eskişehir, hem denizli mahkemeleri
dahi başını açtırmadıkları ve –son Afyon Mahkemesi müs-
tesna– binlerce halk ve yirmi polislerin bulunduğu sıralar-
da bile başını açması ihtar edilmediği ve münzevî olduğu
hâlde, o düşüncesiz memurların manasız ihânet için mü-
dâhale niyeti, doğrudan doğruya anarşîlik hesâbına vatan
ve millete tehlike getirmeye çalışmaktır. Ve bütün bütün
kanunsuz olmakla beraber, senelerden beri emsaline rast-
lanmamış, bir feragat-i nefis ve fedakârlıkla en ağır şera-
it altında yüz otuz parçadan müteşekkil muazzam ve hâ-
rika eser külliyatıyla vatan ve milletin manevî kurtuluşu-
nu temin eden böyle bir zata bu tarzda ilişmek, elbette
millet ve gençliğin mahv ü perişan olmasına gayret eden
gizli vatan düşmanlarına yardım etmek ve alet olmaktır.
Afyon’da bir-iki mütemerrid, bir zındık masonun işti-
rak ve teşvikiyle, o insanın bu tarz ihanet etmek fikrine,
hiçbir ihâneti kabul etmeyen üstadımızın tahammül et-
mesinden ve ehemmiyet vermediğinden şu hakikati
kat’iyen anladık ki, bu vatan ve millete kendi yüzünden
anarşi:
her türlü düzen ve otori-
teye karşı koyarak karışıklığı mey-
dana getirme durumu.
ehemmiyet:
önem, değer, kıymet.
emsal:
örnekler, benzerler.
eser:
telif, kitap, yayın.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
feragat-i nefis:
kendi hakkından
vazgeçme.
hain:
hıyanet eden, arkadan vu-
ran.
hakikat:
gerçek, doğru.
harika:
olağanüstü.
hüküm:
emir, bir konu hakkında
verilen karar.
ihanet:
hıyanet, arkadan vurma.
ihtar:
dikkat çekme, hatırlatma,
uyarı.
islâmî:
İslâm ile alâkalı, İslam’a ait.
iştirak:
katılma, ortak olma.
| 518 | Emirdağ Lâhikası – ıı
kat’iyen:
hiç bir zaman, asla.
kat’iyen:
katî olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
kıyafet:
bir kimsenin giyindik-
lerinin bütünü.
külliyat:
bir yazarın basılmış
eserlerinin tamamı.
mahv:
yok etme, ortadan kal-
dırma, bitme.
mana:
anlam.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mason:
dünyevi maksatlarla
kurulmuş, sıkı bir dayanışmayı
esas alan komitacı teşkilâtın
mensubu.
meclis-i mebusan:
mebuslar
meclisi, Osmanlı devleti zama-
nında halk tarafından seçilen
mebusların meclisi, Millet Mec-
lisi.
merdut:
reddedilmiş, geri çev-
rilmiş.
muazzam:
çok büyük, çok iri,
koskocaman.
müdahale:
karışma.
münzevi:
inzivaya çekilen, kö-
şeye çekilmiş, yalnız.
müstesna:
istisna olan, hariç.
mütemerrit:
temerrüt eden,
inatçı, kötü fiilinde inatlaşan.
müteşekkil:
meydana gelmiş,
kurulmuş.
niyet:
maksat, meram.
şerait:
şartlar.
tahammül:
zora dayanma,
sabretme, sabır gösterme.
tarz:
biçim, şekil.
tebeddül:
başkalaşma, de-
ğişme.
temin:
sağlama.
zat:
kişi, şahıs.
zındık:
Allah’a ve ahirete inan-
mayan, Allah’ı inkâr eden,
imansız, münkir.
1...,508,509,510,511,512,513,514,515,516,517 519,520,521,522,523,524,525,526,527,528,...1032
Powered by FlippingBook