Emirdağ Lâhikası - page 508

birkaç gün evvel böyle kusuru yapanlara demiştim, tek-
rar edeceğim. siz de dinleyiniz:
nasıl ki risale-i nur’u ve hizmet-i imaniyeyi, dünyevî
rütbelerine ve şahsım için uhrevî makamlarına âlet yap-
maktan sırr-ı ihlâs şiddetle beni men ettiği gibi; öyle de,
kendi şahsımın istirahatine ve dünyevî hayatımın güzel-
ce, zahmetsiz geçmesine, o hizmet-i kudsiyeyi âlet yap-
maktan cidden çekiniyorum. Çünkü, uhrevî hasenatın bâ-
kî meyvelerini fânî hayatta cüz’î bir zevk için sarf etmek,
sırr-ı ihlâsa muhalif olmasından, kat’iyen haber veriyo-
rum ki, târikü’d-dünya ehl-i riyazetin arzu ve kabul ettik-
leri ruhânî, cinnî hüddamlar bana hergün, hem aç oldu-
ğum zamanda ve yaralı olduğum vakitte en güzel ilâç ge-
tirseler, hakikî ihlâs için kabul etmemeye kendimi mec-
bur biliyorum. Hatta berzahtaki evliyadan bir kısmı temes-
sül edip bana helva baklavaları hizmet-i imaniyeye hür-
meten verseler, yine onların elini öpüp kabul etmemek
ve uhrevî, bâkî meyvelerini dünyada fânî bir surette ye-
memek için, nefsim de kalbim gibi kabul etmemeye rıza
gösteriyor. Fakat kasıt ve niyetimiz olmadan, inayet ci-
hetinde gelen bereket gibi ikramat-ı rahmaniye, hizme-
tin makbuliyetine bir alâmet olduğundan, nefs-i emmâre
karışmamak şartıyla ruhumla kabul ederim. Her neyse,
bu mesele bu kadar kâfi.
San i yen:
eski Harb-i umumîde pasinler Cephesinde
şehid merhum Molla Habib’le beraber rusya’ya hücum
niyetiyle gidiyorduk. onların topçuları bir iki dakika
fasılayla bize üç top güllesi atıyordu. üç gülle tam
alâmet:
belirti, işaret, iz.
arzu:
istek, heves, niyet.
bâkî:
daimi, sonsuz.
bereket:
bolluk, bereket, gürlük.
berzah:
ruhların kıyamete kadar
bekleyeceği, dünya ile ahiret ara-
sındaki yer.
cidden:
ciddî olarak, gerçek ola-
rak.
cinnî:
cin taifesinden olan.
cüz’î:
küçük, az.
dünyevî:
dünyaya ait.
evliya:
veliler, Allah dostları.
evvel:
önce.
fânî:
ölümlü, geçici.
fasıla:
ara.
gülle:
top mermisi.
haber:
bilgi, bilgilendirme.
hakikî:
gerçek.
harb-i umumî:
genel harp,
umumî savaş; 1914-1918 yılları
arasında cereyan eden Birinci
Dünya Savaşı.
hasenat:
iyi ameller, iyi işler, ha-
yırlar.
hizmet-i imaniye:
iman ve Kur’an
hakikatlerinin ikna edici ve ilmî
delillerle anlaşılmasına hizmet
etme.
hizmet-i kutsiye:
mukaddes hiz-
met; kutsal hizmet.
huddam:
cinci hocaların kendile-
rine iş gördürdükleri cinler.
hürmeten:
hürmet olsun diye;
hürmet, saygı ve ikram maksa-
dıyla.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
lah rızası için yapma.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
istirahat:
dinlenme, rahatlama.
kâfi:
yeterli.
kast:
niyet, düşünce.
kat’iyen:
katî olarak, kesin olarak,
kesinlikle.
makam:
yer, mevki.
makbuliyet:
makbullük, beğenil-
mişlik, geçerlilik.
men:
yasak etme, engelleme.
merhum:
rahmete kavuşmuş, öl-
müş, ölü.
mesele:
konu.
muhalif:
zıt, aykırı.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan hayırlı işlerden alıkoyan
güç.
nefs-i emmare:
insana kötü ve
günah işlerin yapılmasını emreden
nefis.
| 508 | Emirdağ Lâhikası – ıı
niyet:
maksat, meram.
Pasinler:
Doğu Anadolu böl-
gesinde Erzurum iline bağlı
ilçe.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
ruhanî:
gözle görülmeyen,
cismi olmayan, elle tutulama-
yan varlıklar.
saniyen:
ikinci olarak.
sarf:
harcama.
sırr-ı ihlâs:
ihlas sırrı, samimi-
yet ve doğruluğun sırrı.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şehit:
vatan, bayrak, inanç gibi
yüce değerler uğrunda ölen
Müslüman kimse.
târik-i dünya:
dünyayı terk
eden, dünya işlerinden elini
ayağını çekip bir köşede otu-
ran.
temessül:
bir şekil ve surete
girme, cisimlenme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşak-
kat.
1...,498,499,500,501,502,503,504,505,506,507 509,510,511,512,513,514,515,516,517,518,...1032
Powered by FlippingBook