nurların neşrine çalışmasını bütün ruhucanımızla tebrik,
hem onu, hem Isparta vilâyetini, hem Medresetüzzehra’yı
tebrik ediyoruz. Hakikaten bu merhum kahraman karde-
şimiz, aynen Hâfız Ali gibi vazifesini bitirdi, âlem-i nura
ve berzaha, Hâfız Ali ve Hasan Feyzi gibi kardeşlerinin
yanına gitti. Cenab-ı Hak risale-i nur’un hurufatı adedin-
ce onun defter-i hasenatına hayırlar yazsın ve ruhuna rah-
met eylesin. Âmin.
ì®í
Œ
2 2 9
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
size, şahsıma ait birkaç meseleyi beyan etmek kalbi-
me ihtar edildi.
Ev ve l â :
Bazı has kardeşlerim şahsıma hizmette dik-
katsizlik ettiklerinden, onların bana karşı acımasını nok-
san gördüğümden bazan hiddet ve tekdir ettiğim vakit kal-
bime geldi ki:
o bîçareler ziyade hüsnüzanla tahmin ediyorlar ki,
“üstadımız istese belki bazı ruhanîler, cinnîler de hizmet
edecekler, belki ediyorlar. Hizmet-i nuriyede inayetin
aşikâre cilvesi gösteriyor ki, onun şahsının perişaniye-
tine meydan verilmiyor ve şefkatimize muhtaç değil” di-
ye, hizmette bazı kusurları oluyor. Hatta bugün de birisi
araba getirecekti; dikkatsizlik yüzünden ben yayan çık-
tım, bir saatte on saat kadar zahmet çektim. Ben de
Emirdağ Lâhikası – ıı | 507 |
muhtaç:
gerek duyan.
neşir:
yayım, yayın.
perişaniyet:
perişanlık, karışık ve
dağınık olma, acınacak halde bu-
lunma.
rahmet:
şefkat, merhamet, bağış-
lama ve esirgeyicilik.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
ruhucan:
ruh ve can; ruh ve canla.
ruhanî:
gözle görülmeyen, cismi
olmayan, elle tutulamayan varlık-
lar.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şahs:
kendi, şahsı.
şefkat:
karşılıksız sevgi besleme,
içten ve karşılıksız merhamet.
tekdir:
azarlama.
vilayet:
il.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşakkat.
ziyade:
çok, fazla.
âlem-i nur:
nur âlemi, aydınlık
âlemi.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında dua-
nın sonunda söylenir.
aşikâre:
apaçık, belli, aşikâr,
meydanda, zahir.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
berzah:
ruhların kıyamete ka-
dar bekleyeceği, dünya ile ahi-
ret arasındaki yer.
beyan:
anlatma, açıklama.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
Cenab-ı hak:
hakkın ta ken-
disi olan şeref ve azamet sa-
hibi yüce Allah.
cilve:
tecelli, görüntü.
cinnî:
cin taifesinden olan.
defter-i hasenat:
iyilikler, gü-
zellikler defteri, insanların yap-
tığı iyiliklerin yazıldığı manevî
defter.
evvelâ:
öncelikle.
hakikaten:
doğrusu, gerçek-
ten.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hizmet:
görev, vazife.
hizmet-i Nuriye:
Nur hizmeti,
Risâle-i Nur için çalışma.
hurufat:
harfler.
hüsnüzan:
iyi zan, güzel ka-
naat.
ihtar:
dikkat çekme, hatır-
latma, uyarı.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda (Van) yapılma-
sını idarecilere teklif ettiği, fen
ilimleriyle din ilimlerinin bir-
likte okutulmasını düşündüğü
üniversite.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
mesele:
konu.