nurcuları ezmek, tâ nurcular vasıtasıyla ulemâ, demok-
rata iltica etmesinler. Çünkü nurcular hangi tarafa mey-
letseler ulemâ dahi taraftar olur. Çünkü onlardan daha
kuvvetli bir cereyan yok ki, ona girsinler.
İşte madem hakikat budur; yirmi beş seneden beri
ehl-i ilmi, ehl-i tarikatı ezen, ya kendilerine dalkavukluğa
mecbur eden eski partinin müfrit ve mason ve komünist
kısmı bu noktadan istifade edip demokratları devirme-
mek için, demokratlar mecburdurlar ki hem nurcuları,
hem ulemâyı, hem milleti memnun ve minnettar etmek,
hem Amerika ve müttefiklerinin yardımlarını kaybetme-
mek için bütün kuvvetleriyle ezan meselesi gibi şeair-i İs-
lâmiyeyi ihyâ için mümkün oldukça tamire çalışmaları lâ-
zım ve elzemdir.
Maatteessüf, bazı müfrit ve mason ve komünistler, de-
mokrat aleyhinde olduğu hâlde kendini demokrat göste-
riyorlar ki, demokratları tahribata sevk etsin ve din aley-
hinde göstersin, onları devirsin.
NurTalebeleriveNurcu
Üniversitegençliğinamına
Sadık,Sungur,Ziya
ì®í
aleyh:
karşı, karşıt.
cereyan:
akım, fikir, sanat veya
siyaset hareketi.
dalkavuk:
kendisine çıkar ve ya-
rar sağlayacak olan kimselere aşırı
saygı ve hayranlık göstererek ya-
ranmak isteyen kimse.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri, ilim adam-
ları.
ehl-i tarikat:
tarikat ehli, kalbini
dünyanın fani işlerinden ayırıp, Al-
lah sevgisi ile bağlayan kimseler.
elzem:
daha (en, pek) lâzım, lü-
zumlu, gerekli.
hakikat:
gerçek, doğru.
ihya:
canlandırma, diriltme, hayat
verme.
| 528 | Emirdağ Lâhikası – ıı
iltica:
sığınma, güvenme, da-
yanma.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
komünist:
bütün malların or-
taklaşa kullanıldığı ve özel
mülkiyetin olmadığı iddiasında
bulunan düzen in mensubu
olan kimse.
maatteessüf:
ne yazık ki, üzü-
lerek belirteyim ki.
madem:
değil mi ki.
mason:
dünyevi maksatlarla
kurulmuş, sıkı bir dayanışmayı
esas alan komitacı teşkilâtın
mensubu.
mesele:
konu.
meyil:
bir tarafa doğru eğilme,
yönelme.
minnettar:
bir iyiliğe karşı
minnet duyan.
müfrit:
aşırı.
müttefik:
ittifak eden, birle-
şen, anlaşan, antlaşma ile bağ-
lanan, uyuşan, birleşmiş, an-
laşmış, bağlaşmış.
nam:
ad.
Nur:
Risale-i Nur.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
sevk:
yöneltme, gönderme.
şeair-i islâmiye:
İslâm’a ait
işaretler, İslâm’a sembol ol-
muş iş ve ibadetler.
tahribat:
tahripler, yıkıp boz-
malar.
talebe:
öğrenci.
tamir:
onarma, düzeltme.
taraftar:
taraflı, bir tarafı des-
tekleyen.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
vasıta:
vesile, neden, aracı.