Œ
218
œ
Yirmi senede kaç vilâyetin zabıtaları kıyafetime ilişme-
di. Yalnız, yirmi beş sene evvel Ankara Valisi nevzat
Bey, cebren kıyafetime ilişmek istedi; hem muvaffak ola-
madı, hem kendi kendini intihar etmekle tokadını yedi.
Hem Afyon Valisinin büyük memuru, cebren kıyafeti-
me emir vermesine mukabil, emirdağının küçük bir adli-
ye memuru ona mukabele edip “kanun haricinde hiçbir
şey yapamayız” demiş, kanunperestliğini göstermiş.
Hem buranın kaymakamı evham etmeyip bana zul-
metmediği için, o vicdanlı zatın tebdiline çalıştılar.
Hem camie, cumaya gitmeye beni men eden mer-
dumgirizlik hastalığıyla beraber, maddî birkaç hastalığa
binaen, bir hafta rapor verip beni ifademi almaya sevk
etmemek için doktorluk kanunuyla amel ettiğime bina-
en, tâ Afyon’dan iki doktor gönderip onun raporunu
bozmak, onu da mahkemeye vermek derecesinde keyfî
kanunlara maruz olmuşuz.
ì®í
Œ
219
œ
a
dLiYENiN Şahs
-
ı maNEVÎsiNE VE
d
âhiLiYE
V
EkiLiNE
BEra
-
i maLûmaT Takdim EdiLEN VE Emirdağ
’
ıNdaki
isTiNTakTa VErdiğim iFadENiN haŞiYE VE Lâhikasıdır
.
Bu yirmi beş seneden beri hiçbir gazeteyi okumayıp,
dinlemeyip, dünkü gün, bana hizmet eden bir adam,
adliye:
mahkeme, yargılama işle-
riyle uğraşan daire.
amel:
iş, uygulama, yapma.
bera-i malûmat:
bilgi ve malûmat
için, bilgi vermek için.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
cebren:
cebirle, zorla, kuvvet kul-
lanarak, mecburî.
evham:
vehimler, zanlar, kurun-
| 490 | Emirdağ Lâhikası – ı
tular.
evvel:
önce.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı,
dışta kalan.
haşiye:
bir eserin metnini şerh
ve izah eden kitap.
intihar:
bir kimsenin çeşitli se-
beplerin etkisi ile kendini öl-
dürmesi.
istintak:
sorguya çekme.
kanunperest:
kanun sever ka-
nuna düşkün.
keyfî:
kanuna uymayarak,
keyfe, arzuya bağlı.
kıyafet:
bir kimsenin giyindik-
lerinin bütünü.
lâhika:
ek, ilave.
maddî:
madde ile alakalı, cis-
manî.
maruz:
bir şeyin etkisi ve tesiri
altında bulunma.
men:
yasak etme, engelleme.
merdümgiriz:
insanlardan sı-
kılan, kalabalıktan hoşlanma-
yıp yalnızlık isteyen.
mukabele:
karşılık verme,
karşılama.
mukabil:
karşılık.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
sevk:
gönderme.
şahs-ı manevî:
bir cemaatin
meydana getirdiği manevî
şahsiyet (kişilik).
takdim:
arz etme, sunma.
tebdil:
değiştirme, dönüş-
türme.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı
şerden ayırt etmeye yardımcı
olan ahlâkî duygu.
vilayet:
il.
zabıta:
şehir güvenliğini sağ-
lamakla vazifeli bulunan idare,
polis.
zat:
kişi, şahıs, fert.
zulüm:
haksızlık, eziyet.