Üçüncüsü
: Mahkemece yetmiş şahidin tasdikiyle, ye-
di sene Harb-i Umumîyi bilmeyen ve merak etmeyen,
sormayan –ki, şimdi on senedir aynı o hâlde bulunan– ve
yirmi seneden beri hiçbir gazeteyi okumayan ve dinleme-
yen ve otuz seneden beri
(1)
p
án
°SÉn
«°u
ùdGn
h p
¿Én
£r
«°s
ûdG n
øp
e $Ép
H o
Pƒo
Yn
G
deyip siyasetten bütün kuvvetiyle kaçan ve yirmi iki sene
işkencede sıkıntılar çektiği hâlde ehl-i siyasetin nazar-ı
dikkatini kendine celp etmemek ve siyasete karışmamak
için bir defa istirahati için hükûmete müracaat etmeyen
bir adama, dehşetli bir siyasî gibi ve siyasî entrikacısı gi-
bi, onun menzilini ve inzivagâhını basıp, hasta hâlinde
emsalsiz bir sıkıntı ruhuna vermek, hiçbir kanuna muvafık
gelir mi? zerre kadar vicdanı bulunan bu hâle acıyacak.
Dör düncüsü:
eskişehir Mahkemesinde altı ay tet-
kikten sonra ve sebebi de cemiyetçilik, tarikatçilik oldu-
ğu, o evham bahanesiyle büyük bir reisin ona şahsî ga-
razıyla onun aleyhinde bazı adliyecileri teşvik ettiği hâlde
cemiyetçilik, tarikatçilik ve risale-i nur cihetinde beraat
ettirip, yalnız risale-i nur’un bir küçük parçası olan te-
settür risalesini bahane ederek kanunen değil de, kana-
at-i vicdaniye ile, yüz şakirt içinde beş on şakirde altı ay
ceza verdiler ki, tetkik zamanına kadar dört ay mevkuf,
yani bir buçuk ay hapis kaldıkları ve on sene sonra
denizli Mahkemesi, yine dokuz ay cemiyetçilik ve
tarikatçilik gibi birkaç bahaneyle, yirmi senelik bütün
mektubat ve telifatlarını inceden inceye tetkikle beraber,
adliye:
mahkeme, yargılama işle-
riyle uğraşan daire.
aleyh:
ona, onun üzerine.
bahane:
asıl sebebi gizlemek için
ileri sürülen uydurma sebep.
beraat:
suçsuzluğun sabit olması.
celp:
elde etme, kendine çekme.
cemiyetçilik:
cemiyet taraftarlığı,
particilik, grupçuluk.
cihet:
yön, görüş açısı.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i siyaset:
ülkenin idaresiyle
meşgul olanlar, siyaset adamları,
politikacılar.
emsalsiz:
benzersiz.
entrika:
bir çıkar sağlamak veya
birine zarar vermek maksadıyla
hazırlanan düzen, hile.
evham:
vehimler, zanlar, kurun-
tular.
garaz:
kötü kasıt, düşmanca niyet,
kin.
hâle:
vaziyet, durum.
harb-i Umumî:
genel harp, dünya
savaşı.
inzivagâh:
inziva yeri, insanlardan
uzak tek başına ibadet ve zikir için
çekinilen ıssız yer.
istirahat:
dinlenme, rahatlama.
kanaat-ı vicdaniye:
vicdanî
kanaat, vicdana ait fikir.
kanunen:
kanuna göre, ka-
nunca, kanuna uyarak, kanun
yolu ile.
menzil:
oda, yer, mekan.
mevkuf:
tevkif edilmiş, tutul-
muş, zanlı olarak hapsedilmiş,
tutuklu.
muvafık:
uygun, münasip.
müracaat:
başvurma, da-
nışma.
nazar-ı dikkat:
dikkatli
bakma, dikkatli bakış.
reis:
başkan.
ruh:
insandaki canlılığın ve di-
riliğin, iradeyle ilgili ve irade
dışı hareketlerin ve idrak ka-
biliyetinin kaynağı, nefis.
siyasî:
siyasetle ilgili, siyasete
ait.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, hususî.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tarikatçılık:
tarikat taraftarlığı.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
telifat:
telifler, kaleme alınan
eserler, yazılanlar.
tetkik:
dikkatle araştırma, in-
celeme.
vicdan:
insanın içindeki, iyiyi
kötüden ayırabilen, iyilik et-
mekten lezzet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî
his.
zerre:
en küçük parça, mole-
kül, atom.
1.
Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım.
| 478 | Emirdağ Lâhikası – ı