Emirdağ Lâhikası - page 476

Œ
214
œ
Kanunca ifademi almak lâzımken ifademi almadılar. Ben
de ifademi şimdi adliyenin şahs-ı manevîsine ve Dâhili-
ye Vekiline bera-i malûmat beyan ediyorum.
Bu kırk sene zarfında bu vatana ve millete hiç zarar
etmeyip pek çok menfaati dokunan; ezcümle Mart
İhtilâlinde isyan eden sekiz taburu bir nutukla itaate ge-
tiren ve çok zabitleri kurtaran; ve Harekât-ı Milliyede
Hutuvat-ıSitte
risalesi ile ulemayı ve Şeyhülislâmı ve İs-
tanbul’u, işgal eden ecnebi taraftarlığından kurtaran ve
eski Harb-i Umumîde merhum enver paşanın çok takdir
ve tahsiniyle fedakârane hizmet eden ve üç dehşetli ku-
mandanlar ona hiddet ettikleri hâlde ilişmeye cesaret
edemeyen ve gizli zındıkların iftiralarına binaen, kanun-
lar onu mes’ul ettiği hâlde, üç mahkeme onun takip et-
tiği hakikate karşı mağlûp olup mahkûmiyetine cesaret
etmeyen ve risaleleri ehl-i fen ve ehl-i ilim yanında çok
takdir ve tahsinlerle karşılanan ve o risaleler hesabına
konuşan bir adamı bir saat dinlemeniz, vazifeniz itibarıy-
la elzemdir ve vacipdir.
İşte başlıyorum. elimizde hak var. Hakkımızı kuvvetle
ve başka suretle aramaya Cenab-ı Hak mecbur etmesin.
Âmin.
Bu yirmi senede yüzer tecrübeyle inayet-i İlâhiye bizi
himaye ettiği ve dehşetli zulümlerden kurtardığı gibi, bu
yeni manasız, bütün bütün kanunsuz, gaddarâne zulüm-
den de kurtaracağına kat’î kanaat etmeliyiz. Şayet bir
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, kabul
eyle!” anlamında duanın sonunda
söylenir.
bera-i malûmat:
bilgi ve malûmat
için, bilgi vermek için.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
Cenab-ı hak:
Allah; doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve
azamet sahibi yüce Allah.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ecnebi:
yabancı, başka milletten
olan.
ehl-i fen:
fen ilimleri ile uğraşan-
lar.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri, ilim adam-
ları.
elzem:
daha (en, pek) lâzım, lü-
zumlu, gerekli.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
fedakârâne:
fedakârca, fedakâr-
lıkla.
gaddarâne:
zalimce, gaddarca,
merhametsizce, haincesine.
hakikat:
gerçek.
harb-i Umumî:
genel harp, dünya
savaşı.
harekât-ı milliye:
Millî harekât,
Kuva-i Milliye Hareketi.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
himaye:
koruma, muhafaza etme.
iftira:
aslı olmadan birine suç yük-
leme, olmayan bir suçu başkasına
yükleme, bühtan, ifk.
inayet-i ilahiye:
Allah’ın yardımı.
isyan:
başkaldırma, itaatsizlik,
emre karşı gelme.
işgal:
bir yeri, yeni bir ülkeyi ele
geçirme, istilâ, zapt.
itaat:
söz dinleme, boyun eğme,
emre uygun hareket etme.
| 476 | Emirdağ Lâhikası – ı
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
mağlûp:
yenilme, kendisine
galip gelinmiş.
mahkûmiyet:
hüküm giyme,
hükümlülük.
menfaat:
fayda.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
mes’ul:
sorumlu, yükümlü.
nutuk:
söz, konuşma, hitap.
risale:
kitap; Risale-i Nur.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs,
belli bir kişi olmayıp bir cema-
atten meydana gelen manevî
şahıs.
şeyhülislâm:
Osmanlılar za-
manında din işlerine bakan ve
sadrazamdan sonra en yüksek
vazifeli şahıs.
tabur:
dört bölükten mey-
dana gelen, bölük veya batar-
yadan büyük, alaydan küçük
askerî birlik.
tahsin:
beğenme, güzel
bulma.
takdir:
beğenme, beğendiğini
belirtme.
taraftar:
taraflı, bir tarafı des-
tekleyen.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
vacip:
zorunlu, yapılması ge-
rekli olan.
vazife:
görev.
zabit:
subay, askere kumanda
eden rütbeli asker.
zarfında:
süresince.
zındık:
Allah’a ve ahirete inan-
mayan, Allah’ı inkâr eden,
imansız, münkir.
zulüm:
haksızlık, eziyet, iş-
kence.
1...,466,467,468,469,470,471,472,473,474,475 477,478,479,480,481,482,483,484,485,486,...1032
Powered by FlippingBook