zihnim yüzünü ondan çevirdi: Hafız Ali ile şiddetli meş-
gul oldum. Anladım ki teessür verecek var. Fakat Risale-
tü’n-Nur’un fa’al merkezi olan Hafız Ali cihetinde ola-
cak. Hafız Ali’ye şifa duasına başladım, devam ettim. Ve
mektup gelmeden evvel Feyzi’den sordum: “Sen bir has-
talık çektin mi?” O dedi: “Yok.” Dedim: “Öyle ise, Ispar-
ta’da Risale-i Nur’un ehemmiyetli ve kuvvetli bir rüknü-
nün bir rahatsızlığı var.” Fakat, hayalim hakikatin sureti-
ni şaşırmış. Sonra mektubunuz geldi, hakikat anlaşıldı...
Üçüncüsü:
Bundan yirmi gün evvel, eyyam-ı müba-
rekeden sonra, hatırıma geldi ki: Vazifedarâne kalemi
her gün istimal etmeyenler, Risale-i Nur Talebeleri ün-
van-ı icmalisinde, her yirmi dört saatte yüz defa hissedar
olmak yeter diye, hususî isimlerle has şakirtler dairesi
içinde bir kısmın isimleri muvakkaten tayyedildi. Karde-
şimiz Hakkı Efendi de onların içinde idi. Bir kaç gün öy-
le devam etti. Sonra birden hiç sebep hissetmeden, yine
Hakkı, Hulûsî’ye arkadaş oldu. İsmi ile, resmi ile has da-
iresine girdi. Hakkı’nın beni duadan unutmasın diye,
mektubunuzdaki fıkranın yazıldığı aynı zamanda, hususî
duayı kazanmış hesabıyla tahmin ettik.
Hatta, bu günlerde bunun gibi inayetin çok lem’aları
var. Emin bunları, havadis-i yevmiye diye, bir fıkra yaza-
cak. Belki size de gönderecek. (Risaletü’n-Nur’un küçük
talebeleri ve istikbalde çalışkan, kıymettar şakirtleri olan-
lar, şimdi de talebeler dairesinde olarak hissedardırlar).
cihet:
yan, yön, taraf.
dua:
yalvarma, yakarış, niyaz.
ehemmiyetli:
önemli.
evvel:
önce.
eyyam-ı mübareke:
mübarek
günler.
faal:
hareketli, canlı.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hakikat:
gerçek.
hâs:
ileri gelen, seçkin olan.
hissedar:
hisse sâhibi, hissesi
olan.
hususî:
özel.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
istikbal:
gelecek.
istimâl:
kullanma.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
lem’a:
parıltı.
muvakkaten:
geçici olarak.
müteessir:
duygulanmış, etki-
lenmiş.
rükn:
esas, kaide, prensip.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şifa:
bedenî ve ruhî bir hasta-
lığın son bulması, sağlığına ka-
vuşma.
talebe:
öğrenci.
tayy:
çıkarma, atma.
teessür:
kederlenme, üzülme,
acı duyma.
ünvan-ı icmalî:
toplu, kısa, öz
unvan; kısa, özlü kitap veya
makale başlığı.
vazifedarane:
vazifeli olarak.
zihin:
anlama, bilme, kavrama
gücü, anlayış, kavrayış.
| 590 | BARLA LÂHİKASI