Œ
287
œ
[Küçük Hüsrev Mehmed Feyzi’-
nin bir fıkrasıdır.]
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
(3)
o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ
r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
Kıymettar Üstadım, Efendim!
Çeşm-i imanımla kıldım, Risale-i Nur’a nazar
Yoktur imkân yaza mislin, efrad-ı beşer.
Bu ne elfaz, bu ne mana, bu ne üslûb-i hasen,
okudukça münceli olmakta, daim bir hüsün.
Barekâllah, ey mukaddes nur-i Hûda,
Sendedir envar-i tevfik-i İlâhî, rûşena.
Afıtabın nuru zaildir, bu nur eman verir,
Subh-i mahşerde uyûn-i mü’minîne incilâ.
Her harfi şem’a-i feyz-i İlâhî, cilveger,
Zevk alır baktıkça insan, bütün eşyadan geçer.
Eyliyor talim-i iman-ı tahkiki cümle âleme,
Kim okur sıdkla, iner feyz-i Rahman kalbine.
Hall eder tılsım-ı kâinatı, her harfi dünyaya değer,
İlm-i nâfidir, yazılır ecr-i cezil, tâ kıyamet bîkeder.
Hasılı, bilcümle meknûzat-ı hikmet-perverin,
Her biridir ehline, bir âfitâb-ı Haknüma.
afitab-ı Haknüma:
hakkı göste-
ren güneş, ışık saçarak gerçeğin
görülmesini sağlayan güneş.
afitap:
güneş.
âlem:
insanlar, halk.
barekallah:
Allah mübarek etsin,
hayırlı ve bereketli olsun.
bîkeder:
kedersiz, üzüntüsüz.
bilcümle:
bütün, hepsi.
cilveger:
cilve ve naz eden, cilve-
li.
çeşm-i iman:
iman gözü, imanlı
bakış.
daim:
devam eden, devamlı, sü-
rekli.
ecr-i cezîl:
çok sevap, bol müka-
fat.
efrad-ı beşer:
insanlığın fertleri.
ehil:
sahip, malik, yetki sahibi
olan.
elfaz:
lafızlar, kelimeler.
eman:
eminlik, korkusuzluk.
feyz-i Rahman:
Rahman ola Al-
lah’ın ilim ve irfanı bolca vermesi.
fıkra:
parça, mektup, bölüm.
hall:
çözme, çözülme, karışık bir
meselenin içinden çıkma.
hâsıl:
sonuç, netice.
hüsün:
ilahî güzellik.
ilm-i nafi:
faydalı ilim.
imkân:
olabilirlik, olanak.
incilâ:
cilâlanma, parlama.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
misl:
benzer.
mukaddes:
takdis edilmiş,
kutsal, aziz, temiz.
münceli:
parlayan, parlak.
nazar:
bakış, dikkat.
nur:
aydınlık, parıltı, parlaklık,
ziya, ışık, şule.
nur-i Hudâ:
hidayet verici
olan Allah’ın nuru.
Sem’a-i feyz-i İlâhî:
Allah’ın
lütfu ve bağışıyla ışıldayan
mum.
sıdk:
doğruluk.
subh-i mahşer:
diriliş, mahşer
sabahı, kıyamet günü.
tılsım-ı kâinat:
kâinatın tılsı-
mı, evrenin gizli sırrı.
uslüb-i hasen:
güzel uslup,
güzel lisan.
uyun-i müminîn:
müminlerin
gözleri.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
zail:
sone eren, yok olan.
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki, Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve berekâtı üzerinize olsun.
| 598 | BARLA LÂHİKASI