Œ
293
œ
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
n
ôn
Øn
Zn
h k
Ó«/
ªn
L Gk
ôr
Ñ°n
U r
ºo
cÉn
£r
Yn
Gn
h r
ºo
cGn
õn
Y n
øn
°ùr
Mn
Gn
h r
ºo
µ`r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
k
Ó«/
¨n
à°r
ûo
e /
?p
ôr
Ñn
b »/
a o
¬n
?n
©n
Ln
h p
¿'
Gr
ôo
?r
dGn
h p
¿Én
Á/
’r
G p
Qƒo
æp
H o
?n
ôr
Ñn
b n
Qs
ƒn
fn
h r
ºo
µp
àu
«n
ªp
d
(3)
n
Ú/
e'
G p
án
ª«/
?°s
ùr
dG p
án
Ø°n
ùr
?n
Ør
dG n
?n
ón
H p
Qƒt
ædG p
án
dÉn
°Sp
ôp
H
Aziz Kardeşim,
Bu hâdise dahi, Abdurrahman hâdisesi gibi bir hüccet-
tir ki, bize şimdiki tarz-ı hayat yaramaz. Bize bu dünyada
daha safî ve âlî ve kudsî bir hayat-ı masumâne ihsan edil-
diğinden, ona kanaat lâzımdı. Merhum Abdurrahman
gerçi muvakkaten aldandı, fakat İstanbul’da Risale-i Nur
mukaddematına büyük bir hizmeti var. Hem Onuncu
Sözle tam kurtuldu, sonra gitti.
Merhum Fuad dahi, inşaallah Risale-i Nur’un feyziyle
imanını kurtarmış ve mektubu dahi, senin dediğin gibi
gösteriyor ve size ve hanedanınıza mensubiyetiyle, sami-
mî iftiharı ve kuvvetli irtibatı, Risale-i Nur cihetiyle oldu-
ğunu hissettim. Ben size taziye vermek değil, belki hem
onu hem sizi tebrik ederim ki, bu zamanın dehşetli ve
dalâletli hayatından kurtuldu, daha masum ve çok bu-
laşmadan gitti. Ve size cennette lâyık bir evlât ve
(4)
n
¿ho
ó s
?n
îo
e l
¿Gn
ór
dp
h
sırrına mazhar oldu. Ben şimdiye kadar
merhum Molla Abdullah ile beraber Abdurrahman’ı ve
alâkadar:
ilgili, ilişki.
biraderzade:
kardeş çocuğu, ye-
ğen.
dair:
alakalı, ilgili.
delil:
kanıt, tanık, burhan.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ekser:
en çok, daha ziyade.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
halis:
katışıksız, saf, duru.
hânedân:
köklü ve büyük aile.
hayat-ı masumâne:
kötülükten
uzak masumca bir hayat.
hissedar:
hisse sâhibi, hissesi
olan.
ibka:
devamlı kılma, sürekli kılma.
ihtimal:
olabilirlik.
ilân:
yayma, duyurma, bildirme.
iman:
inanç, itikat.
inşaallah:
Allah izin verirse.
mağlup:
boyun eğme, yenilme,
yenilmiş olma.
makam:
yer, mevki.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
merhamet:
acımak, şefkat gös-
termek, korumak, esirgemek.
merhum:
rahmete kavuşmuş, öl-
müş, ölü.
misal:
benzer, örnek.
misillü:
gibi, benzeri.
müberra:
temize çıkmış, aklan-
mış; müstesna, azade.
müjde-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın müj-
desi.
rahmet:
Allah’ın kullarını esir-
gemesi, onlara maddî ve ma-
nevî nimetler vermesi.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sâfî:
samimî, hâlis, saf.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şükür:
teşekkür.
tabir:
yorum, yorumlama.
talebe:
öğrenci.
tarz-ı hayat:
hayat tarzı, ya-
şama şekli.
vefat:
ölüm.
yâd:
anma.
zikir:
anma, anılma, adını an-
ma, hatıra getirme, iyilikle an-
ma.
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah'ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı üzerinize olsun. Başınıza gelen bu musibetten dolayı size tahammül ihsan
etsin ve sabr-ı cemîl versin. Mevtânızı affetsin. Kabrini iman ve Kur'ân nuruyla nurlandırsın.
ve onu, felsefe-i sakimeye bedel kabrinde Risale-i Nurla meşgul kılsın.
4.
Ebediyen yaşlanmayacak çocuklar. (İnsan Suresi: 17.)
| 604 | BARLA LÂHİKASI