Barla Lâhikası - page 612

Kur’ân’ı yazmak olmayacak” diye, lisan-ı mana ile ihtar
edildi. Dava vekâletine teşebbüsünü bilmediğimiz için,
parmağına hayret ediyorduk. Sonra anlaşıldı ki, kudsî,
safî hizmet-i Kur’âniye, gayet temiz, kendine mahsus
parmakları başka işe karıştırmak istemiyor.
Her ne ise… Hulûsî Bey’i kendim gibi bildim, ona be-
del konuştum. Hakkı Efendi de aynen onun gibidir. Eğer
benim vekâletime razı olmazsa, kendi tokatını kendi yaz-
sın.
ALTINCISI
Bekir Efendi’dir. Şimdi hazır olmadığı için, ben, kar-
deşim Abdülmecid’e vekâlet ettiğim gibi, onun itimat ve
sadakatine itimadım ve Şamlı Hafız ve Süleyman Efendi
gibi bütün has dostlarımın hükümlerine, bildiklerine isti-
naden diyorum ki:
Bekir Efendi Onuncu Sözü tab etti. İ’caz-ı Kur’ân’a
dair Yirmi Beşinci Sözü yeni huruf çıkmadan tab etmek
için ona gönderdik. Onuncu Sözün matbaa fiyatını gön-
derdiğimiz gibi, onu da göndereceğiz diye yazdık. Bekir
Efendi, benim fakr-ı hâlimi düşünüp matbaa fiyatı dört
yüz banknot kadar olduğunu mülâhaza ederek ve kendi
kesesinden vermek, belki Hoca razı olmaz diye, onun
nefsi onu aldattı. Tab edilmedi. Hizmet-i Kur’âniyeye
mühim bir zarar oldu. İki ay sonra dokuz yüz lira hırsız-
ların eline geçti. Şefkatli ve şiddetli bir tokat yedi. İnşaal-
lah, zıyaa giden dokuz yüz lira, sadaka hükmüne geçti.
Arabi:
Arapça.
arzu:
istek, heves, niyet.
cihet:
yan, yön, taraf.
cüz:
kısım, parça.
düstur:
kanun, kural, esas.
evvel:
önce.
fakr-i hâl:
fakirlik durumu.
fevkalâde:
olağanüstü.
fütur:
zayıflık, gevşeklik, bezgin-
lik, usanma, usanç, bıkma.
garip:
gurbette, kendi memleke-
tinin dışında bulunan, yabancı.
gururkârâne:
gururlu bir şekilde.
harekât:
hareketler, davranışlar.
hatt:
yazı, el yazısı.
hatt-ı Arabî:
Arap harfleriyle ya-
zılan yazı.
hizmet:
uğraşma, çalışma.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’an hiz-
meti.
hodbin:
kendini düşünen, bencil.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ihlâl:
yer gösterme, yerleştirme,
yer verme. halel getirme, bozma,
sakatlama, sağlamlığına zarar
verme.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
ihtilât:
karışıp görüşme, bera-
ber yaşama.
iktisâd:
tutum, biriktirme, ar-
tırma, tasarruf.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla
arzu etme.
kanaat:
elindeki ile yetinmek.
kemal-i ihlâs:
ihlâsın mükem-
mel oluşu, mükemmel ve ku-
sursuz samimiyet, ihlâs.
Lillâhilhamd:
Allah’a hamdol-
sun ki!.
lisan-ı mana:
sözün anlamı.
livechillah:
Allah için, Allah
namına, Allah aşkına.
mağrur:
gururlu; kendini be-
ğenmiş, büyüklük taslayan.
mağrurâne:
gururlu bir şekil-
de, kendini beğenerek.
maruz:
uğramak, etkilenmek.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
riayet:
uyma, gözetme.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
sâir:
diğer, başka, öteki.
şefkat:
karşılıksız sevgi besle-
me, içten ve karşılıksız merha-
met.
şekva:
şikayet.
taksim:
bölme, paylaştırma.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tebyîz:
müsveddeyi temize
çekme, beyaza çekme.
tedbir:
idare etme; önlem, ça-
re.
tefevvuk:
üstün olma, üstün-
lük.
tesvid:
yazı ile karalama,
müsvedde yapma.
vaziyet:
durum.
| 612 | BARLA LÂHİKASI
1...,602,603,604,605,606,607,608,609,610,611 613,614,615,616,617,618,619,620,621,622,...720
Powered by FlippingBook