Barla Lâhikası - page 620

cezası olarak arkalarından gönderip, sıhhat ve selâmet-
lerini anlamak için gönderecektim. Mustafa Çavuş dedi:
“O gitse, o da kalacak. Ben de onun arkasından gidip
aramak lâzım. Benim arkamdan da Abdullah Çavuş gel-
mek lâzım.” Bu hususta “Tevekkelna alâllah” dedik, in-
tizar ettik.
Sua l :
Has dostlarınıza gelen musibetleri, tokat eseri
deyip hizmet-i Kur’âniyede füturları cihetinde bir itap te-
lâkki ediyorsun. Hâlbuki size ve hizmet-i Kur’âniyeye ha-
kikî düşmanlık edenler, selâmette kalıyorlar. Neden dos-
ta tokat vuruluyor, düşmana ilişilmiyor?
El cevap:
(1)
o
?ho
ón
j o
ôr
Ø`o
µ
r
dGn
h o
?ho
ón
j n
’ o
ºr
?t
¶dn
G
sırrınca, dost-
ların hataları, hizmetimizde bir nevi zulüm hükmüne geç-
tiği için, çabuk çarpılıyor. Şefkatli tokat yer, aklı varsa in-
tibaha gelir.
Düşman ise, hizmet-i Kur’âniyeye zıddiyeti, mümana-
atı, dalâlet hesabına geçer. Bilerek veya bilmeyerek hiz-
metimize tecavüzü, zındıka hesabına geçer. Küfür de-
vam ettiği için, onlar ekseriyetle çabuk tokat yemiyorlar.
Nasıl ki küçük kabahatleri işleyenlerin, nahiyelerde ce-
zaları verilir, büyük kabahatleri de büyük mahkemelere
gönderilir; öyle de, ehl-i imanın ve has dostların hükmen
küçük hataları, çabuk onları temizlemek için, kısmen
dünyada ve sür’aten verilir. Ehl-i dalâletin cinayetleri o
kadar büyüktür ki, kısacık hayat-ı dünyeviyeye cezaları sı-
ğışmadığından, mukteza-i adalet olarak, âlem-i bekadaki
cihet:
yön, sebep, vesile.
cinayet:
bu derecede ağır suç.
dalâlet:
azgınlık, sapıklık.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
çıkanlar, azgın ve sapkın kimseler.
ehl-i iman:
inananlar, iman sahip-
leri.
ekseriyetle:
daha ziyadesiyle,
çoklukla, çoğunlukla.
fütur:
zayıflık, gevşeklik, bezgin-
lik, usanma, usanç, bıkma.
hayat-ı dünyeviye:
dünyaya ait
olan hayat.
hizmet:
görev, vazife.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’an hiz-
meti.
husus:
mevzu, konu.
hükmen:
hüküm yoluyla, hük-
münde ve değerinde olarak.
hükmüne:
yerine, değerine.
ihtiyat:
tedbirli hareket etme.
intibah:
uyanış.
intizar:
bekleme, gözleme.
itap:
azarlama, tersleme, pay-
lama, rencide etme.
kısmen:
kısmî olarak, bir kı-
sım.
Küfür:
imansızlık, dinsizlik.
mukteza-i adalet:
adaletin
gerektirdiği.
mümanaat:
mani olma, en-
gelleme.
nahiye:
idarî teşkilâtlanmada
kaza ile köy arasındaki kade-
me; bucak.
nevi:
çeşit.
selâmet:
salimlik, eminlik,
kurtuluş, korku ve endişeden
uzak olma.
sıhhat:
sağlık, esenlik.
sır:
gizli mana, çıkan anlam.
Sual:
soru.
sür’aten:
sür’at bakımından,
hız yönünden.
şefkat:
karşılıksız sevgi besle-
me, içten ve karşılıksız merha-
met.
tecavüz:
saldırma.
telâkki:
kabul etme, bir gö-
rüşle bakma.
zıddiyet:
birbirine muhalif, zıt
olma hali.
zındıka:
dinsizlik, inançsızlık.
zulüm:
haksızlık, eziyet, cefa,
işkence.
1.
Zulüm devam etmez, fakat küfür devam eder.
| 620 | BARLA LÂHİKASI
1...,610,611,612,613,614,615,616,617,618,619 621,622,623,624,625,626,627,628,629,630,...720
Powered by FlippingBook