olmuştu. Risale-i Nur’da “hanedan” olarak bahsedilen iki aileden biri “Çelebi Hanedanı”dır. Bediüzzaman
Hazretleri onun hakkında, Emirdağ Lâhikası’nın 300. sayfasında şöyle bahseder: “Kardeşimiz İnebolu
Hüsrev’i Nazif Çelebi bana yazıyor ki: ‘Hizb-i Nuriye ve Salâvatın neşrini bitirdikten sonra ne münasip
ise neşredeceğim’ diye soruyor.
“Hakikaten, o kardeşimizin Cevşenü’l-Kebîr’i ve Hizb-i Nuriye’yi salâvat ile beraber neşri, Nurculara
ve ehl-i imana büyük bir hizmettir. Cenab-ı Hak her bir harfine mukabil ona ve yardımcılarına bin sevap
ihsan etsin. Âmin.” Mektupları, özellikle Kastamonu Lâhikası’nda yer alır.
AHMED-İ BEDEVÎ (1200-1276):
On üçüncü asırda yaşamış büyük bir âlim ve evliyadır. Mısır’ın
ve Kuzey Afrika’nın en büyük velilerinden biri olarak kabul görmektedir. Uzun süre yemek yemeden
yaşayabilen bir veli olarak şöhret bulmuştur. Risale-i Nur’da ismi, aktaplar ve imamlar arasında
zikredilmektedir (Şualar, s. 542). Aynı zamanda cesurluğu ve atılganlığı ile de tanınmıştır. İlginç
özelliklerinden birisi de dama çıkıp saatlerce ve gözleri kor haline gelinceye kadar güneşi seyretmesidir.
Künyesi, Ebü’l-Fityan Ahmed bin Ahmed bin İbrahim el-Fasî el-Bedevî şeklindedir.
AİŞE-İ SIDDIKA (614-678):
Hakkında ayet nazil olacak kadar fazilet sahibi, mü’minlerin annesi,
Sıddık-ı Ekber’in ölüm döşeğinde, “Senden daha sevimli servet bırakmıyorum. Seni kaybetmekten daha
büyük bir fakirlik ise bilmiyorum” dediği, Habibullahın sevgilisi, Müslüman hanımlara en büyük örnek,
çok kısa süren evlilik hayatına çok büyük kazanımlar sığdıran mübarek bir insan. Peygamber
Efendimizin (
ASM
) hanımı olduğu için “ümmü’l-mü’minin” ve Hz. Ebubekir’in (
RA
) kızı olduğundan
“es-Sıddıka” ünvanlarıyla anılan Hz. Aişe, 614 yılında Mekke’de doğdu. Annesi Ümmü Ruman bint Amir
b. Uveymir, Kinane kabilesindendir. Kendi ismiyle tanınmakta olup künyesi, Ümmü’l-Mü’minin Aişe Ebi
Bekr es-Sıddik el-Kureyşi şeklindedir. Babası, Hz. Muhammed (
ASM
) ile beraber hicret ettiği için kendisi
daha sonra Medine’ye hicret etti. Hicretten önce nikâhları kıyılmakla birlikte düğünleri daha sonra 624
yılında iki bayram arasında yapılarak Peygamber Efendimiz ile evlendi. Bu evlilik hayatında çok büyük
değişikliklere vesile oldu. Peygamber hanımları mü’minlerin anneleri ve başkasıyla evlenemeyecekleri
hakkındaki Kur’ânî hükümden (Ahzab Suresi, 33.) dolayı ümmü’l-mü’minin ünvanıyla anılmaya başlandı.
Bunun yanında en önemli husus, Peygamber terbiyesi ile büyümesi ve en çok hadis rivayet eden
Sahabeler arasında yer almasıdır. Peygamber Efendimiz son nefesini onun yanında verdi ve burada
defnedildi. Bunun üzerine on sekiz yaşında dul kaldı. Kur’ân’ın hükmüne uyarak bir daha evlenmedi
ve kırk yedi yıl bu şekilde yaşadı. Vefatı büyük üzüntüye sebep oldu (678). Kıskanç olarak bilinmesine
rağmen; Peygamber Efendimizin diğer hanımları, kızı Hz. Fatıma, Hz. Ali ve diğerlerinin faziletlerini
naklettiği hadislerle tanınmalarını sağlayacak şekilde alicenap bir kişiliğe sahipti.
ALİ (RA):
Hz. Ali (
RA
). Hz. Peygamberin damadı, Hulefa-i Raşidîn’in dördüncüsüdür. Hicretten yaklaşık
yirmi iki yıl önce (m. 600) doğduğu rivayet edilen Hz. Ali’nin babası Hz. Peygamberin amcası Ebu Talib,
annesi de Fatıma bint Esed b. Haşim’dir. Hz. Muhammed’in peygamberliğine ilk iman eden çocuk olan
Hz. Ali, Hicret sırasında Mekke’de kalmış, geceyi Hz. Peygamberin yatağında geçirerek onun evde olduğu
kanaatini uyandırmıştır. Hicretin ikinci yılında Hz. Peygamberin (
ASM
) kızı Fatıma ile evlenen Hz. Ali’nin
bu evlilikten Hasan, Hüseyin ile Zeynep ve Ümmü Gülsüm adlı çocukları olmuştur. (Muhsin adlı çocukları
ise henüz bebekken ölmüştür.) Esedullah (Allah’ın aslanı) ünvanıyla anılmıştır. Hz. Peygambere kâtiplik
de yapan Hz. Ali, Hudeybiye Anlaşmasını yazmıştır. Mekke’nin fethinden sonra Kâbe’deki putları imha
etme görevi ona verilmiştir. İlk üç halife döneminde de idarî görevlerde bulunan Hz. Ali, Hz. Osman’ın
şehit edilmesiyle birlikte seçimle halife olmuştur. Hz. Ali’nin hilâfeti döneminde İslâm tarihinin en üzücü
olaylarından Cemel Vakası (Hz. Aişe önderliğindeki ordu ile yapılan savaş) ile Hz. Muaviye ile yapılan
Sıffin savaşları meydana geldi. Hicrî 19 veya 21 Ramazan’da (26 veya 28 Ocak 661’de) Kûfe’de, Haricî
Abdurrahman b. Mülcem tarafından zehirli bir hançerle şehit edildi. Hz. Ali Kufe’ye (Necef) defnedilmiştir.
Hz. Ali’nin, kendisine Hz. Peygamber (
ASM
) tarafından verilen “Ebu Turab” lakabından başka “el-Murtaza”
ve “Esedullâhi’l-Gâlib” gibi lakapları da vardır. Çocukluğunda puta tapmadığı için daha sonraları
“Kerremallahu Vecheh” dua cümlesiyle de anılmıştır.
BARLA LÂHİKASI | 627 |
Ş
AHIS
B
İLGİLERİ