ilimlerdeki tahsilini tamamladıktan sonra yirmi yıl boyunca ünlü eseri Tarih-i Bağdad’ı yazmakla uğraştı.
1071 yılında Bağdat’ta Nizamiye Medresesinin yanındaki evinde vefat etti.
HAZRET-İ CAMİ:
Bakınız: Mevlâna Cami.
HAZRET-İ MEVLÂNA HALİD:
Bakınız Mevlâna Halid-i Bağdadî.
HAZRET-İ ŞEYH MUHAMMEDÜ’L-KÜFREVİ:
Bakınız Muhammedü’l-Küfrevî.
HAYATÜ’L-HARRÂNÎ:
Bakınız Şeyh Hayatü’l-Harranî.
HIZIR:
Hz. Hızır, Hz. Mûsa döneminde yaşayan, Kur’ân-ı Kerim’in Kehf Suresinde bahsi edilen,
kendisine İlâhî bilgi ve hikmet öğretilen kişidir. Peygamber olup olmadığı konusunda değişik görüşler
bulunmasına rağmen velâyeti konusunda ittifak edilmektedir. Otsuz ve çorak bir mekâna oturduğunda
ansızın o otsuz yerin yeşillenmesi sebebiyle, yeşillik manasına gelen Hızır namıyla yad edilmiştir. Hz.
Hızır’ın halen hayatta olduğunu ve hayatın beş tabakasından ikincisinde yaşadığını Bediüzzaman
Hazretleri Mektubat adlı eserinde ifade etmektedir. Bu hayat tabakasının kendine özel şartları, bizim
yaşadığımız hayattan çok daha farklıdır. Meselâ, mecbur kalmadan istedikleri zaman yemek içmek,
bir vakitte birçok yerlerde bulunabilmek gibi bir derece serbest hayat mertebesidir. Hz. Hızır, başta
Buharî ve Müslim olmak üzere pek çok hadis kitaplarında çeşitli bölümlerde geçmektedir.
HÛD (
as): Kur’ân-ı Kerîm’de Âd Kavmine gönderildiği bildirilen bir peygamberdir. Âd Kavmi Hz.
Nuh’un torunlarından Âd’a dayanır. Âd ve çocukları Yemen ve Hadramud civarında Ahkaf denilen yere
yerleşmiş ve zamanla çoğalarak dedeleri Âd’a nispetle Âd Kavmi olarak anılmıştır. Zamanla Âd Kavmi
tevhid inancından uzaklaşarak putlara tapmaya başlamışlardır. Hz. Hud ise bu kavmi irşad için
peygamber olarak görevlendirilmiş ve ne kadar onları hak dine davet etmişse de bir sonuç alamamıştır.
Cenab-ı Allah bu azgın kavmi kuvvetli bir kum fırtınası sonucunda helak etmiştir. Hz. Hud kavminin
helak edilhmesinden sonra gittiği yer konusunda çeşitli rivayetler bulunmaktadır. 150 sene yaşayan
Hz. Hud’un Yemen’den ayrıldıktan sonra kendine inananlarla beraber Mekke’ye gitiği ve hayatının
sonuna kadar orada yaşadığı rivayet edilmektedir.
HULÛSÎ-İ SANİ:
Bakınız: Sabri Arseven
HULÛSÎ BEY:
Asıl adı Hulûsî Yahyagil’dir. 1896 yılında Elazığ Harput’ta doğdu; 26 Temmuz 1986
yılında Elazığ’da vefat etti. İlk eğitimini hususî olarak Elazığ Camii İmamı Sarı Hafız’dan aldı. Hulûsi Beyin
Babası Yahyazâdelerden Mehmet Efendi, alaylı bir zabit idi. Kendisi ise askerî eğitimine Elazığ ve
Erzincan’da başladı, Kuleli Askeri Okulunda devam etti. Ardından Harbiye Mektebine geçti. Burada
okurken Birinci Dünya Savaşı çıkınca, kısa bir talim ve terbiyeden sonra, 1915’de Çanakkale’deki 3.
Kolorduya göreve gönderildi. Hulûsi Bey yarım kalan eğitimini tamamlamak üzere 1925 yılında Harbiye
Mektebine tekrar dönmüş ve buradan mezun olmuştur. Bediüzzaman Hazretleriyle tanışması ise 1929
yılının bir bahar ayındadır. Bediüzzaman Hazretlerini ilk duyduğunda şeyh zanneden Hulûsi Bey ona
intisap etmek niyetiyle birkaç arkadaşıyla beraber ziyaretine gitti. Bediüzzaman Hazretlerinin “Uzaklığın
alâmeti olan mektuplaşmak âdetim değildir. Fakat sen yaz” demesi üzerine kendisine mektuplar
yazmaya başladı. Bu mektupların çoğu Mektubat isimli eserde yer almaktadır. Hulûsi Bey 1944 yılında
albaylığa terfi etti ve 1950’de Denizli Askerlik Şubesinden albay rütbesiyle emekli oldu. Hulûsi Bey,
1929’daki görüşmenin üstünden yaklaşık yirmi yıl geçtikten sonra, 1950’de Bediüzzaman Hazretlerini
Emirdağ’da ziyaret etti. Bu görüşmeleri yirmi dakika sürdü. Bediüzzaman Hazretleriyle en son görüşmesi
ise 1957’de, yine Emirdağ’da olmuştur. Hizmetle dolu bir ömür geçiren Hulûsi Bey bir ders sonrası
rahatsızlanarak vefat etti. Kabri Harput’taki aile mezarlığındadır. Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur’un
birinci talebesi olan Hulûsi Bey hakkında, “Nurun eskiden beri hiç sarsılmayan muhlis bir kahramanı,
elbette dünyanın geçici, kıymetsiz, fâni vaziyetleri karşısında telâş etmez, mağlûp olmaz inşaallah”
buyurmaktadır.
BARLA LÂHİKASI | 637 |
Ş
AHIS
B
İLGİLERİ