görevlendirilmiş fakat bütün gayretlerine, nasihatlarına rağmen onu dinlememiş ve alaya almışlardı.
Cenab-ı Allah Hz. Lut’a inananlarla birlikte şehri terk etmesini bildirerek o azgın kavmi helâk edeceğini
bildirmiş ve helâk etmiştir.
LÜTFİ (ABDULLAH LÜTFİ ÖZERDEM):
Esnaf şeyhi Âsım Efendinin torunu olup Mehmet Akif
Efendinin oğludur. 1881 yılında dünyaya geldi. Barla Lâhikası’nın mektupları arasında çeşitli yerlerde
kendisinin mektupları bulunmaktadır. 1935 tarihinde Said Nursî ile birlikte Eskişehir Cezaevinde yaklaşık
bir yıl tutuklu kalmışlardır. 1974 tarihinde İzmir’de Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
-M-
MA’RUF-Î KERHÎ (?-815):
İslâma ve Müslümanlara hizmet etmiş büyük şahsiyetlerdendir.
Hıristiyan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, ebeveynleri tarafından iyi bir dinî eğitimden
geçirilmek istenmiştir. Çocuk yaştan itibaren teslis inancına karşı çıkmış ve bu yüzden hem
anne-babasını hem de okulunu terk etmek zorunda kalmıştır. Müslüman olduktan sonra iyi bir eğitim
görmüş ve Müslüman âlimlerin büyük ilgisiyle karşılaşmıştır. Dürüst, cömert ve körü körüne anlatılanı
kabullenmeyen bir kişiliğe sahip olmakla ün yapmıştır. Kûfe’de bulunmuş, Ehl-i Beyte mensup
olanlardan büyük bir ilgi görmüştür. Vefatından sonra tasarrufu devam eden dört kişiden biri olarak
kabul edilmiştir. Risale-i Nur’da kendisinden, “kutb-u azam” olarak söz edilmiştir. Künyesi Ebu Mahfuz
Ma’ruf bin Firuz şeklindedir. Doğum yeri olan Kerh’ten ötürü, Ma’ruf-i Kerhî olarak anılmış ve bununla
meşhur olmuştur.
MEHDÎ:
Kelime anlamı olarak “Hidayete eren, doğru yolu tutan, hidayete vesile olan” anlamında
kullanılır. Hadislere göre ahir zamanda tevhidi esas alarak imanı muhafaza edip İslâmiyeti hurafelerden
ve bid’alardan arındırarak zamanın anlayışına göre yenileyecek olan âlim ve önder zattır. Yine bazı
hadislere göre kıyamet yaklaşınca zulmü ve şirki ortadan kaldırarak inananlara saadet ve adaleti
getirecek. Ehl-i Beytin neslinden gelen imamdır.
MEHMED ZÜHTÜ:
Said Nursî Hazretlerinin “Sözler’in hameleleri” (temel direkleri ve taşıyıcıları)
olarak vasıflandırdığı Mehmed Zühtü sadık Nur Talebelerindendir. Kastamonu Lâhikası’nda kendisinden
bahisle, “Hafız Ali’nin tahkikatına gelenlerin, ‘Mağazalarda kâğıt kalmadı. Risale-i Nur Şakirtleri kâğıdı
bitirdiler’ demeleri ve Mehmed Zühtü’nün kitapları kendine iade edilmeleri, Risale-i Nur Şakirtlerini
müftehirane teşçi ve teşvik eden bir hadisedir” denilmektedir. Ciddî çalışmaları dolayısıyla has ve hakikî
şakirtlerin dairesi içinde bulunduğu Bediüzzaman tarafından ifade edilmektedir.
MEHMET USTA:
Bakınız Abbas Mehmet.
MELİHA:
Nur Telebelerinden Rüştü Çakın’ın kızıdır. Rüştü Çakın ara sıra onu yanında Bediüzzaman
Hazretlerinin yanına getirirdi. Çok zeki bir çocuktu. Bir defasında Bediüzzaman Hazretlerinin yanına
gittiğinde Bediüzzaman ona ismini sordu; o da “Bilmiyorum Üstadım” cevabını verdi. Bediüzzaman
Hazretleri de “Hayrünnisa diyeceksin” dedi. Ondan sonra Bediüzzaman kendisine adını sorduğunda
“Hayrünnisa” derdi. 1990’lı yıllarda vefat etti.
MEVLÂNÂ CÂMÎ:
1414 senesinde İran’ın Cam kasabasında doğdu. Adı Abdurrahman bin
Nizameddin Ahmet’tir. Câmî ve Mevlâna isimleriyle meşhur oldu. Anadolu’da Molla Câmî diye tanındı.
Din ve fen bilgilerinde âlim ve şairdi. Küçüklüğünde Semerkant’taki Nizamiye Medreselerine giderek
ders aldı ve zekâsı ile dikkat çekti. Din ilimleri yanında fen ilimleri ile de uğraşıyordu. Zamanın büyük
astronomi bilgini Ali Kuşçu’dan ders almıştır. Kısa zamanda aklî ve naklî ilimlerin tahsilini tamamlayarak
zamanın önemli beş âliminden biri oldu. Herat’ta Saadüddin Kaşgarî’den tasavvuf ilmini öğrendi. Molla
Câmî 1492 senesinde Herat’ta vefat etti. Fars edebiyatının en büyük şairleri arasında yer alır. Aynı
zamanda Arap dili ve edebiyatında son derece üstündü. Molla Câmî’nin değişik ilimlerde pek çok önemli
eseri vardır. Bunlardan bazıları şunlardır: Nefahâtü’l-Üns, Şevahidü’n-Nübüvve...
Ş
AHIS
B
İLGİLERİ
| 642 | BARLA LÂHİKASI