Mekke’ye kadar uzanan Hicaz Demiryolunu inşa ettiren Abdülhamit döneminde içte de eğitim,
bayındırlık ve tarım alanında olumlu gelişmeler oldu. Mekteb-i mülkiye, mekteb-i hukuk, sanayi-i nefise
mektebi, hendese-i mülkiye, darülmuallimin-i aliye, maliye mektebi, ticaret mektebi, Halkalı ziraat
mektebi, deniz ticareti, orman ve maadin, lisan, dilsiz ve âma mektepleri, fen-edebiyat fakültelerinden
oluşan darülfünun hep Abdülhamit döneminde açılmıştır. 23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyeti ilan ederek
Anayasayı, tekrar yürürlüğe koyan II. Abdülhamit, tarihte “31 Mart Vak’ası” olarak bilinen İstanbul’daki
ayaklanmaya maruz kaldı ve bu olay neticesinde tahttan indirilerek Beylerbeyi Sarayına yerleştirildi.
10 Şubat 1918 Pazar günü hayata veda eden Abdülhamit muazzam bir törenle Divanyolu’ndaki II.
Mahmut türbesine defnedildi.
SÜLEYMAN ÇELEBİ:
(1351-1422) İslâmî Türk edebiyatının belli-başlı mesnevi şairlerinden biridir.
Bursa’da doğan Süleyman Çelebi iyi bir tahsil ve dini terbiye görmüş. Yıldırım Beyazıt’a bir müddet
divan-ı hümayun imamlığı etmiş ve 1400’de Ulu Camii imamlığına getirilmiştir. Süleyman Çelebi,
“Mevlid”i Ulu Camideki imamlığı sırasında meydana gelen bir olay üzerine yazmıştır. Buna göre; İranlı
bir vaiz yanılıp, peygamberler arasında fark olmadığını, Hz. Peygamberin de Hz. İsa’dan üstün olmadığını
söylemiştir. Süleyman Çelebi bunun üzerine Hz. Peygambere duyduğu derin sevgi ve hürmet saikiyle
“Mevlid”i yazmıştır. Vesiletü’l-Necat adıyla yazılan bir eser, halk arasında “Mevlid” adıyla şöhret
bulmuştur. Süleyman Çelebi 825’te (1425) ölmüştür.
SÜLEYMAN RÜŞTÜ (SÜLEYMAN RÜŞTÜ ÇAKIN 1899-1974):
Said Nursî Hazretlerinin sadık
hizmetkârlarındandı. Üstadı tanıdıktan ve Risale-i Nur hizmetine çalışması sebebiyle 1935 tarihinde
Eskişehir, 1943’te Denizli, 1958’de Ankara’da tutuklanıp hapsedildi. Hayatı boyunca Risale-i Nur’ların
yazılmasında, yayılmasında büyük gayretleri oldu. Risalelerin lâhika mektupları içinde mektupları
bulunmaktadır.
-Ş-
ŞAH-I GEYLÂNÎ:
Bakınız Abdülkadir-i Geylânî.
ŞAH-I NAKŞİBEND:
Asıl adı Bahaeddin Muhammed B. Muhammed’ül Buharî’dir. Şah-ı Nakşibend
olarak meşhur olan Bahaeddin’e bu ünvanın ne zaman verildiği bilinmemekle beraber, devamlı olarak
yapılan gizli zikrin kalblerde vücuda getirdiği “nakş”a izafeten verildiği genel kabul görmüştür.
Muharrem 718’de (1318) Buhara yakınlarındaki Kasrıarifan (Kasrıhindüvan) köyünde doğdu. Üç günlük
bebek iken dedesinin mürşidi Baba Muhammed Semmasi tarafından manevî evlât olarak kabul edildi.
Daha sonra Semmasi, onu müridi Emir Külal’a teslim ederek tasavvuf terbiyesiyle yetiştirilmesini istedi.
Bahaeddin, tarikatın adap ve usulünü öğrendiği sıralarda, bir gece rüyasında, kendisinin doğumundan
bir asır evvel vefat etmiş olan Abdülhalik-ı Gücdüvani’yi görür ve onun manevî şahsiyetine intisap eder.
Evvelâ tasavvufu öğrenip bilahare ilmî eğitimini tamamlamış olduğundan, “Üveysî” lakabıyla anılmaya
başlanır. Mezarlığı dolaşırken yakın zamanda vefat eden Şeyhi Semmasi ve diğer büyük zatları mana
âleminde müşahede eder. Bu sırada Gücdüvani Hazretlerinin kendisine, “Dinin emir ve yasaklarına uy,
ruhsatlara ilgi gösterme, azimetlere sadık kal, Peygamber (
ASM
) ve Ashabının yolundan git!” şeklindeki
tavsiye ve ikazları, manevî âleminde büyük bir etki yapar. Bu ikazlardan sonra hayatında ruhsatları
değil de azimetleri (fetva yerine takvayı ) esas alıp, cehrî zikirden hafî zikre yönelir. Mutat olarak devam
ettirilen ve gizli zikirle sesli zikri bir arada icra eden müritlerin aksine Bahaeddin’in tamamen gizli
zikirleri icra etmesi dikkat çeker, yanlış yaptığı düşüncesiyle şeyhe şikâyet edilir. Bunun üzerine Seyyid
Külal; ona dokunmamalarını, memur olduğu şeyi yaptığını söyleyerek ikaz eder. Bilâhare artık
Bahaeddin’e verebileceği bir şeyinin kalmadığını, gitmekte serbest olduğunu söyler. Bahaeddin eğitimini
tamamladıktan sonra köyüne döndü. Burada talebe yetiştirmeye başladı. İki kez hacca gitti. 3
Rebiülevvel 791’de (2 Mart 1389) 73 yaşında iken, doğduğu köyde Hakkın rahmetine kavuştu.
ŞAMLI HAFIZ TEVFİK (TEVFİK, ŞAMLI TEVFİK):
Asıl ismi Tevfik Göksü olan Şamlı Hafız Tevfik
1887 yılında Barla’da doğdu. 1965 yılında Barla’da vefat etti. Kabri de Barla’dadır. Subay olan babası
BARLA LÂHİKASI | 649 |
Ş
AHIS
B
İLGİLERİ