hatasını gördüğü şahsın padişah dahi olsa yüzüne karşı söylemekten çekinmediği, yanlış hareketleri
vaki olan padişahın huzuruna aniden girmekten çekinmediği konusunda hemfikirdirler. Birçok kişinin
haksız yere idam edilmesine mani oldu. Azledilen bazı devlet memurlarının görevlerine iade
edilmelerini sağladı. Dürüstlüğünü ve cesaretini hiçbir zaman yitirmeyen, doğruları ömrünün sonuna
kadar söylemekten çekinmeyen Zembilli, bu özelliğini Kanunî zamanında da devam ettirdi. Zühd ve
takva sahibi olup bütün ömrünü ilim, ibadet, ders ve fetva vermeye hasretti. Kendisinden fetva
isteyenlere kolaylık olsun diye, gündüzleri evinin penceresinden zembil sarkıtır ve akşama kadar
bekletirdi. Müşkülü olanlar yazdıkları pusulaları zembile bırakırlardı. “Zembilli” lakabı işte bu
durumundan dolayı kendisine verildi ve bu lakapla meşhur oldu. Son dönemlerinde epey yaşlanıp
hastalanmasına rağmen görevinden alınmayarak kendisine fetva verme konusunda vekâlet etmek
üzere, Mevlâna Şeyh Muhiddin Muhammed bin Bahaeddin ve Şeyh Abdülkerim Kadirî, Kanunî
tarafından atanmışlardır. Bu durum Padişahın kendisine ne kadar değer verdiğinin çok önemli bir
göstergesidir. İstanbul’da 1525 yılında vefat etti. Zeyrek’te yaptırdığı mektebinin yakınındaki mezarlığa
defnedildi. Hanefi fıkhına dair “el-Mutahharat” (el-Muhtarat el-fatavi) adlı eseri mevcuttur. Diğer eserleri;
Muhtasar el-hidaye, Adabü’l-avsiya (muhtemelen bu eser oğlu Fudayl Efendi’ye aittir), Risale fi hakk
al-davaran.
ZÜBEYİR GÜNDÜZALP (1920-1971):
Kafkas asıllı, Konya’nın Ermenek ilçesine yerleşmiş bir
ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi (1920). Asıl adı Ziver olup Üstad, Zübeyir bin Avvam Hazretlerine
atfen ismini Zübeyir olarak değiştirmiş ve bu isimle tanınmıştır. İlköğretimini Ermenek’te yaptıktan
sonra ortaokulu Silifke’de okuyup bitirdi (1939). Bu tarihten itibaren önce Ermenek’te sonra Konya’da
posta-telgraf muhabere memuru olarak çalıştı. Konya’da bulunduğu sıralarda Nurlarla tanıştı ve
ömrünün sonuna kadar iman hizmetini en güzel şekilde ifa etti. Emirdağ’da Üstad’ı ziyaret edip (1946)
yanında kalmak istediğini bildirdi. Memuriyetine devam etmesi, daha sonra yanına alınacağı cevabını
aldı. 1948’de Afyon’da tutuklanarak Bediüzzaman’la birlikte altı ay hapis yattı. Bu tarihten itibaren
Üstad’ın vefatına kadar hep yanında kaldı. Üstad’la hapis yatarken yanlışlıkla serbest bırakıldığında bu
fırsattan yararlanıp özgürlüğüne kavuşma şansına sahipti, ancak o, yapılan yanlışlığa itiraz ederek
tahliyeyi engelledi ve böylece Üstad’ından ayrılmadı. Nurcuların takibata uğradığı, kanunsuz bir şekilde
tutuklandıkları, eziyet gördükleri hengâmda, Risale-i Nur’ları okuduğunu söyleyerek kendi kendini
ihbar etti. Her halükârda iman hakikatlerini mahkumlara, savcılara, hâkimlere izah ediyordu. Çünkü,
onun tespitlerine göre Risale-i Nur’ları okuyan hâkimler, yanlış hüküm vermezlerdi. Nitekim Risale-i
Nur’lar ve Nurcular hakkında açılan yüzlerce dava, beraatla neticelendi. Zübeyir Gündüzalp’in hizmetteki
yerini Bediüzzaman Hazretlerinin, “Zübeyir bana ‘Merhum biraderzadem Abdurrahman yerine
verilmiştir’ diye manevî ihtar aldım. Hakiki fedakâr Zübeyir, en lüzumlu ve hizmete şiddetli ihtiyacın
zamanında buraya imdada geldi...” ifadelerinde görmekteyiz. 27 Mayıs 1960 İhtilâlinden sonra
memleketi olan Ermenek’te mecburî ikamete tâbi tutuldu. Burada bir süre kaldıktan sonra, gizlice
Ermenek’ten ayrılarak Ankara’ya gitti. Altı ay kadar Ankara’da kaldı ve 1961’de İstanbul’a geldi. 2 Nisan
1971 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Üstad Hazretlerinin ahirete irtihalinden sonra “meşveret sistemi”ni
tesis etti. Hizmeti meslek ve meşrep açısından şekillendirdi. Risale-i Nur Külliyatının neşri, İttihat
mecmuası, Yeni Asya gazetesi ve Yeni Asya Yayınevinin kurulması gibi yayın faaliyetlerini başlattı.
ZÜLKARNEYN:
Zülkarneyn’den, Kur’ân-ı Kerim’de Kehf Suresinin 83-101. ayetlerinde söz
edilmektedir. Bu ayetler; Mekke’de insanlar arasında fitne çıkarıp, mü’minleri zor durumda bırakmak
için çalışan kimselerin bazı eski din âlimlerinden öğrendikleri tarihî olaylarla ilgili olarak, Peygamber
Efendimizi (
ASM
) zor durumda bırakmak maksadıyla soru sormaları üzerine, nazil olan ayetlerdir. Bu
ayetlerden anladığımıza göre; Cenab-ı Hak, Zülkarneyn’e yeryüzünde sür’atle her yere ulaşma ve
fethetme imkânlarını sağlayarak güçlü kılmıştır. Zülkarneyn, önce batıya yönelerek Atlas Okyanusu
civarlarına kadar ulaştı. Burada Güneşin, sislerle kaplı deniz ufkunda, sanki balçıklı bir su gözesine
gömülür gibi battığını müşahede etti. Atlas Okyanusu kıyılarında yaşamakta olan insanlar Allah’a
inanmıyorlardı. Allah, bu kavme nasıl davranacağı konusunda, onu serbest bıraktı. O da bu insanlara
BARLA LÂHİKASI | 653 |
Ş
AHIS
B
İLGİLERİ