haksızlık edeni cezalandırarak Rabbine göndereceğini ve Allah katında korkunç bir cezanın
uygulanacağını söyledi. İman edip iyi davranan kimseler de mükâfatlandırılacak ve güzel karşılık
göreceklerdi. (Kehf Suresi, 83-88.) Batıdaki ülkelerde hâkimiyetini tesis edip irşad ve ikaz vazifesini
bitirdikten sonra doğuya yönelen Zülkarneyn tekrar büyük bir denizle karşılaştı. Müfessirler bu büyük
denizin Hint Okyanusu veya Hazar Denizi olduğu üzerinde durmaktadırlar. Bir başka ifadeyle
Zülkarneynin hükümranlığı Atlas Okyanusundan Hind Okyanusuna ve Hazar Denizine kadar yayılmıştı.
Doğuya doğru gittikçe iki dağ silsilesinin ardında, o ana kadar hiç bilmediği bir dille konuşan bir kavimle
karşılaştı. Bu kavim, Ye’cüc ve Me’cüc adını verdikleri bozgunculardan kendilerini kurtarmaları
konusunda ondan yardım istedi. Bu yardıma karşılık çok kıymetli hediyeler vereceklerini ve yüklü bir
vergi ödeyeceklerini bildirdiler. Zülkarneyn, “Rabbimin beni içinde bulundurduğu nimet ve kudret daha
hayırlıdır” diyerek, vergi vermelerine gerek olmadığını, kuvvetleriyle destek olmalarının yeterli
olduğunu söyledi. Zülkarneyn’in idaresinde, aşılması mümkün olmayan bir seddi inşa ettiler. Böylece
tehlikelerden ve saldırılardan korunmuş oldular. (Kehf Suresi, 89-97.) Zülkarneyn ile ilgili olarak, bir çok
yorum yapılmıştır. Peygamber olup olmadığı, ne zaman ve nerede yaşadığı müfessirler arasında olduğu
gibi, araştırmacılar arasında da tartışma konusu olmuştur. Özellikle Milâttan önceki tarihî kaynakların
yetersizliği, aranan cevapların bulunmasını zorlaştırmaktadır. Tartışılan konulardan birisi de
Zülkarneyn’in, Yunanlı hükümdar İskender-i Rumî olup olmadığıdır. Zülkarneyn’in isim değil de lâkap
olması, tartışmaları biraz daha zorlaştırmıştır. Zülkarneyn, Arapça bir kelime olarak malikiyet ön eki
olan “zü” boynuz, perçem, zaman, tepe, anlamlarına gelen “karn” ve iki anlamındaki son ek “eyn”in
birleşmesinden meydana gelmiştir. Bazı tarihçilerin onun İskender olduğunu kabul etmelerine rağmen,
daha önce yaşamış olması, “Zü” tabirinin Yemen hükümdarları tarafından kullanılması, Zülkarneyn’in
İskender-i Rumî olmadığının önemli delillerindendir. Eğer bu tarihçilerin tesbiti doğru ise Zülkarneyn
ünvanını taşıyan ve Büyük İskender olarak bilinen cihangirin İskender-i Rumî olmadığı kabul edilmelidir.
Zülkarneyn’in peygamber olduğuna hükmeden âlimler, Kur’ân-ı Kerim’de geçen, “Ey Zülkarneyn! Onlara
ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin, dedik” (Kehf Suresi, 86.) nidasından
hareket etmektedirler. Bu müfessirlere göre Allah’ın hitabı vahiy ile olur, vahiy de sadece
peygamberlere gönderilir. Dolayısıyla peygamber olduğu açıktır. Diğer taraftan, bu nidanın ilham
nevinden olabileceğini veya o dönemde yaşayan bir peygamber vasıtasıyla yapılmış olabileceğini kabul
edenler de vardır. Böylece, Zülkarneyn’in nebiliği tartışmalı olmakla beraber, üstün şahsiyeti hakkında
hiç bir kuşku yoktur. İcra ettiği idare, kendisinden sonra da asırlar boyunca örnek teşkil ederek,
insanların huzurunu ve saadetini gaye edinen üstün vasıflı adil hükümdarların hayalini işgal eden bir
gaye haline getirilmiştir.
ZÜLKİFL:
Kur’ân-ı Kerim’de iki yerde adı geçmektedir. Hz. İlyas’dan (
AS
) sonra yirmi beş yaşında
peygamber olarak görevlendirilmiştir. Altı yıl nübüvvet görevinde bulunmuştur. Allah’ın büyük bir feyz
ve nasibine mazhar olduğu için, ona Zülkifl namı verilmiştir. “Kifl” haz, nasip manasına gelmektedir.
Bütün gün oruç tutmayı, geceleri de ibadet etmeyi ve insanlar arasında hiç öfkeye kapılmadan adaletle
hükmetmeyi tekeffül ederek hayatını geçirmiştir. Peygamberliği konusunda farklı görüşler ortaya
atılmıştır. Bir kısım alimler onun veli bir zat olduğunu, bazıları ise Zülkifl lakabının Hz. İlyas (
AS
) yahut
Hz. Yuşa (
AS
) yahut da Hz. Zekeriya’ın (
AS
) lakabı olduğunu söylemişlerdir.
®
Ş
AHIS
B
İLGİLERİ
| 654 | BARLA LÂHİKASI