HÜLÂGU:
İranda hüküm süren İlhanlılar devletinin kurucusu olan Hülagu Moğol İmparatoru
Cengizhan’ın torunudur. 1217 yılında doğdu 1265’de kırk sekiz yaşında öldü. Geniş bir coğrafyada büyük
bir tahribat ve katliam yapan Hülâgû Tarihe zalim bir insan olarak geçti. Küçük yaşta iken babası ölen
Hülâgû’nün eğitimi annesi tarafından Budist rahiplerine bırakıldı. Hülagünün dedesi Cengiz’in yakın
arkadaşları olan bu rahipler Hülagü’yü budist inançlarına göre yetiştirdiler. Moğollar, hem merkezi
otoritelerini güçlendirmek hem de batıdaki sınırlarını genişletmek maksadıyla Hülâgû’yu Yakındoğu’ya
komutan olarak gönderdiler. Görevini tamamladıktan sonra merkezleri olan Karakurum’a dönmesi
gereken Hülâgû, Moğolların başında bulunan Mengü Han’ın ölmesi ve şartların değişmesi sebebiyle
geri dönmeyerek nüfuzu altında bulunduğu topraklarda İlhanlı devletini kurdu. Hülagü, İsmailîleri
ortadan kaldırdı; Mısır ile Suriye’yi zaptetti; Urfa, Harran, Halep ve Antakya’yı da ele geçirdi; Bağdat’ı
işgal edip Abbasî Halifeliğine son verdi. Bağdat’ın işgal edilmesi ve Abbasî Halifeliğine son verilmesi
İslâm tarihi ve medeniyeti açısından bir dönüm noktası niteliği taşımaktadır. Burada tarihte eşine az
rastlanır bir katliam yapılmış, Camiler ve kütüphaneler tahrip edilmiş, kitaplar Dicle Nehrine atılmıştır.
Bu hadise ile İslâm alemi ağır bir darbe almış, islam medeniyeti duraklama dönemine girmiştir.
HÜSEYİN (RA):
Hz. Hüseyin b. Ali, Hz. Peygamberin (
ASM
) torunu, Hz. Fatıma ile Hz. Ali’nin küçük
oğludur. Hicretin 4. yılında Medine’de doğdu. Adını Hz. Peygamber kulağına ezan okuyarak, Araplarca
pek bilinmeyen Hüseyin olarak koydu. Sekiz adet hadis rivayet eden Hz. Hüseyin, ağabeyi Hasan gibi
ilk iki halife döneminde cereyan eden önemli olaylarda fiilen yer almadı. Hz. Osman’ın evinin isyankârlar
tarafından kuşatılması üzerine ağabeyi ile birlikte halifeyi korumak ve evine su taşımak üzere babaları
Hz. Ali tarafından görevlendirildi. Babası halife seçilince onun bütün seferlerine katıldı. Babasından
sonra ağabeyine biat etti. Hz. Hasan, Hz. Muaviye ile anlaştığında Medine’ye geldi. Hz. Hüseyin,
Muaviye’den sonra oğlu Yezit’e biat etmeyip Mekke’ye gitti. Kûfelilerin ısrarlı davetleri üzerine Kûfe’ye
hareket etmek üzere Mekke’den ayrıldı (680). Kerbelâ’ya geldiğinde Yezit’in orduları tarafından feci bir
şekilde şehit edildi. Hz. Hüseyin “Şehit” lâkabıyla meşhurdur. Hz. Hüseyin’in soyundan gelenler “Seyyid”
ünvanıyla tanınmışlardır.
HÜSEYİN EFENDİ:
Hafız Hüseyin Efendi, ilk başta, Medreselerde uzun süre ilim tahsil eden fakat
emel etmeye muvaffak olamayan birisiydi. O dönemde hocalara eziyet edilmeye başlandığı için köyüne
dönmüştü (ıspartanın merkez köylerinden Bozönü köyü). O sıralar Bediüzzaman Hazretlerinin Barla’ya
geldiğini duydu ve onu ziyarete gitti. Bediüzzaman Hazretleri kendisini talebeliğe kabul etti ve ona
küçük sözleri verdi. O günden sonra risaleleri okumaya ve hizmet etmeye başladı. 75 yaşında Hakkın
rahmetine kavuştu.
HÜSREV (ALTINBAŞAK):
1899’de Isparta’da doğdu. 1977’de İstanbul’da vefat eti. Bediüzzaman’la
birlikte, Eskişehir, Denizli ve Afyon hapislerinde beraber bulundu. Isparta kahramanlarından, Risale-i
Nur’un hizmetkârlarından idi. En müşkül ve karanlık günlerde Nur Risalelerine hizmet etmişti. Yüzlerce
Risaleyi bir matbaa gibi çoğaltmıştı. Güzel bir hatta sahipti. Tevafuklu Kur’ân-ı Kerim’i ilk defa
yazanlardandır.
-İ-
İBNİ SİNA:
Ebu Ali el Hüseyin bin Abdullah (980-1037). Garp Ortaçağında Avicenna diye tanınan
İbni Sina, ilk tahsilini Buhara’da gördü ve on yaşında iken Kur’ân’ı ezberledi. Değişik hocalardan hesap,
fıkıh ve kelâm tahsil ettikten sonra Nâtili adlı bir âlimden mantık ve felsefe öğrendi. Felsefî bilgilerinin
temellerini Farabî’ye borçlu olan İbni Sina, metafiziği Farabî’nin el-İbâna adlı eserinden öğrenir. Aristo’yu
ancak Farabî’yi okuduktan sonra anlayabildiğini ifade eden İbni Sina’nın fikir inkişafında müdürlüğünü
yaptığı Şivan el-Hikma adındaki Samanoğulları Saray Kütüphanesinin büyük rolü olmuştur. Samanî
hükümdarının vefatından sonra, memlekette meydana gelen siyasî karışıklıklar yüzünden Buhara’dan
çıkmaya mecbur olan İbni Sina, sırasıyla Harizm, Irak-ı Acem, Cürcan ve Rey’e gitmeye mecbur oldu.
Büyük bir filozof olduğu kadar ünlü bir hekim de olan İbni Sina, tıp alanındaki eserleriyle İslâm
Ş
AHIS
B
İLGİLERİ
| 638 | BARLA LÂHİKASI