Barla Lâhikası - page 621

Mahkeme-i Kübraya havale edildiği için, ekseriyetle bu-
rada cezaya çarpılmıyorlar.
İşte, hadis-i şerifte
(1)
p
ôp
aÉn
µ`r
dG o
án
æn
Ln
h p
øp
er
D
ƒo
ªr
dG o
ør
ép
°S Én
`«r
ft
ódn
G
mezkûr hakikate dahi işaret ediyor. Yani, dünyada şu
mü’min, kısmen kusuratından cezasını gördüğü için, dün-
ya onun hakkında bir dâr-ı cezadır. Dünya, onların sa-
adetli ahiretlerine nispeten bir zindan ve cehennemdir.
Ve kâfirler, madem cehennemden çıkmayacaklar; hase-
natlarının mükâfatlarını kısmen dünyada gördükleri ve bü-
yük seyyiatları tehir edildiği cihetle, onların ahiretine nis-
peten dünya cennetleridir. Yoksa, mü’min bu dünyada
dahi kâfirden manen ve hakikat nokta-i nazarında çok zi-
yade mes’uttur. Âdeta mü’minin imanı, mü’minin ruhun-
da bir cennet-i maneviye hükmüne geçiyor; kâfirin küf-
rü, kâfirin mahiyetinde manevî bir cehennemi ateşlendi-
riyor.
(2)
o
º«/
µ`n
ër
dG o
º«/
?n
©r
dG n
âr
`fn
G n
?s
fp
G BÉ`n
æn
àr
ªs
?`n
Y Én
e s
’p
G BÉn
æn
d n
ºr
?p
Y n
’ n
?n
æn
ër
Ñ
°o
S
@
BARLA LÂHİKASI | 621 |
küfür:
imansızlık, dinsizlik.
madem:
değil mi ki.
mahiyet:
nitelik, tabiat, iç yüz,
esas.
Mahkeme-i Kübra:
en büyük
mahkeme, öldükten sonra bütün
insanların diriltilerek Allah huzu-
runda hesaba çekileceği mahke-
me.
manen:
mana bakımından, ma-
naca.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mesut:
saadetli, bahtlı, bahtiyar,
kutlu.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
mü’min:
iman eden, inanan.
mükâfat:
ödül.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
nokta-i nazar:
görüş açısı, bakış
açısı; görüş, fikir.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık.
saadet:
mutluluk.
seyyiat:
suçlar, günahlar.
te’hîr:
erteleme, sonraya bırakma.
zindan:
hapishane.
ziyade:
çok, fazla.
âdeta:
sanki.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
âlem-i beka:
sonsuzluk âlemi,
ahiret.
cennet-i maneviye:
manevi,
manen cennet.
cihet:
yan, yön, taraf.
dâr-ı ceza:
yapılan her şeyin;
iyi veya kötü işlerin karşılığı-
nın verildiği ceza ve mükâfat
yeri.
ekseriyetle:
daha ziyadesiyle,
çoklukla, çoğunlukla.
hadis-i şerif:
Peygamberimiz-
den aktarılan sözlerin genel
adı.
hakikat:
gerçek, doğru.
hasenat:
iyi ameller, iyi işler,
hayırlar.
havale:
bir şeyi başkasının üs-
tüne bırakma.
hükmüne:
yerine, değerine.
iman:
inanç, itikat.
kısmen:
kısmî olarak, bir kı-
sım.
1.
Dünya mü'minin zindanı, kâfirin cennetidir. (Müslim, Zühd: 1; Tirmizî, Zühd: 16; İbni Mâce,
Zühd: 3; Müsned, 2:197, 323, 389, 485.)
2.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgi-
miz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32..)
1...,611,612,613,614,615,616,617,618,619,620 622,623,624,625,626,627,628,629,630,631,...720
Powered by FlippingBook