Barla Lâhikası - page 615

SEKİZİNCİSİ
Seyranî’dir. Bu zat, Hüsrev gibi Nura müştak ve dira-
yetli bir talebemdi. Esrar-ı Kur’âniyenin bir anahtarı ve
ilm-i cifrin mühim bir miftahı olan tevafukata dair Ispar-
ta’daki talebelerin fikirlerini istimzaç ettim. Ondan baş-
kaları, kemal-i şevkle iştirak ettiler. O zat başka bir fikir-
de ve başka bir merakta bulunduğu için, iştirak etme-
mekle beraber, beni de kat’î bildiğim hakikatten vazge-
çirmek istedi. Cidden bana dokunmuş bir mektup yazdı.
“Eyvah!” dedim. “Bu talebemi kaybettim.” Çendan fikri-
ni tenvir etmek istedim. Başka bir mana daha karıştı. Bir
şefkat tokatını yedi. Bir seneye karip, bir halvethanede
(yani hapiste) bekledi.
DOKUZUNCUSU
Büyük Hafız Zühtü’dür. Bu zat, Ağrus’taki Nur Tale-
belerinin başında nazırları hükmünde olduğu bir zaman,
sünnet-i seniyeye ittiba ve bid’alardan içtinabı meslek it-
tihaz eden talebelerin manevî şerefini kâfi görmeyerek
ve ehl-i dünyanın nazarında bir mevki kazanmak emeliy-
le mühim bir bid’anın muallimliğini deruhte etti. Tama-
mıyla mesleğimize zıt bir hata işledi. Pek müthiş bir şef-
kat tokadını yedi. Hanedanının şerefini zirüzeber edecek
bir hâdiseye maruz kaldı. Fakat, maatteessüf, Küçük Ha-
fız Zühtü, hiç tokada istihkakı yokken, o elîm hâdise ona
da temas etti. Belki, inşaallah, o hâdise onun kalbini
dünyadan kurtarıp tamamıyla Kur’ân’a vermek için bir
ameliyat-ı cerrahiye-i nafia hükmüne geçer.
BARLA LÂHİKASI | 615 |
lışma, nabız yoklama.
iştirak:
ortak olma, katılma.
ittiba:
tâbi olma, uyma.
ittihaz:
edinme.
kâfi:
yeterli.
kanaat:
inanma, görüş.
kat’î:
kesin.
kemal-i şevk:
tam ve kusursuz
bir istek.
kusur:
özür, kabahat.
maatteessüf:
üzülerek.
manevî:
manaya ait.
maruz:
bir şeyin karşısında ve te-
siri altında bulunan, uğrama.
meal:
mana, mefhum.
meslek:
gidiş, tutulan yol.
mevki:
makam.
miftah:
anahtar.
muallim:
öğretmen, öğretici.
muhatap:
kendisine söz söyleni-
len.
mübeyyiz:
müsveddeleri temize
çeken.
mühim:
önemli.
müsevvit:
müsveddeyi yazan.
müştak:
iştiyaklı, arzulu.
nazar:
bakış, düşünce.
nazır:
nezaret eden, bakan.
niyaz:
yalvarma, dua.
nur:
Risale-i Nur.
pürkusur:
çok kusurlu.
rica:
niyaz etme.
riya:
iki yüzlülük.
sünnet-i seniye:
Hz. Muham-
med’in (
ASM
) yüksek hâl, söz, tavır
ve tasvipleri.
şefkat:
acıma, merhamet dolu
sevgi.
şeref:
manevî büyüklük.
şeytan-ı cinnî:
görünmeyen, cin-
nî şeytan.
şiddet:
sertlik, katılık.
talebe:
öğrenci.
tarz:
biçim, suret.
tasannu:
yapmacık.
temas etmek:
değmek, dokun-
mak, bulaşmak.
tevafukat:
tevafuklar, uygunluk-
lar.
yabanî:
vahşî, yabancı.
zat:
kişi, şahıs.
zıt:
ters.ziya: ışık, nur.
zîrüzeber:
paramparça.
zulüm:
eziyet.
ameliyat-ı cerrahiye-i nafia:
faydalı cerrahî ameliyat.
bid’a:
dinin aslına uymayan
âdet ve uygulamalar.
binaen:
-den dolayı.
Cenab-ı Hak:
Allah.
dair:
alâkalı, ilgili.
deruhte:
üstüne alma, yük-
lenme.
dirayet:
incelikleri kavrayış,
beceriklilik.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehl-i dünya:
dünya adamı,
ahireti düşünmeyen.
elîm:
elem verici.
emel:
ümit, şiddetli arzu.
esbap:
sebepler.
esrar-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
sırları.
fikir:
düşünce.
fütur:
gevşeklik, usanç.
hâdise:
olay.
hakaik-ı Kur’âniye:
Kur’ân ait
olan ve ondan gelen gerçek-
ler.
hakikat:
gerçek.
hâl:
durum.
hanedan:
kökten asil ve bü-
yük aile.
hayret:
şaşkınlık.
hükmünde:
yerinde.
hükmüne geçmek:
yerine
geçmek.
içtinap:
çekinme, kaçınma.
ihlâs:
samimiyet.
ihsan:
ikram etme, lütuf.
ilm-i cifir:
harflerin sayı de-
ğerlerinden mana çıkararak
elde edilen ilim.
insî:
insan cinsinden.
inşaallah:
Allah izin verirse
manasında bir dua.
istifade:
faydalanma.
istihkak:
hak etme.
istimzaç:
fikir öğrenmeye ça-
1...,605,606,607,608,609,610,611,612,613,614 616,617,618,619,620,621,622,623,624,625,...720
Powered by FlippingBook