ONUNCUSU
Hafız Ahmed
(
RH
)
namında bir adamdır. Bu zat, risa-
lelerin yazmasında üç sene teşvikkârâne bir surette bulu-
nuyordu ve istifade ediyordu. Sonra ehl-i dünya zayıf bir
damarından istifade etti. O şevk zedelendi, ehl-i dünya-
ya temas etti; belki o cihette ehl-i dünyanın zararını gör-
mesin, hem onlara sözünü geçirsin ve bir nevi mevki ka-
zansın ve dar olan maişetine bir sühulet olsun. İşte, hiz-
met-i Kur’âniyeye o suretle, o yüzden gelen fütur ve za-
rara mukabil iki tokat yedi. Biri: Dar maişetiyle beraber
beş nüfus daha ilâve edildi; perişaniyeti ehemmiyet kesb
etti. İkinci tokat: Şeref ve haysiyet noktasında hassas ve
Hatta bir tek adamın tenkit ve itirazını çekemeyen o zat,
bilmeyerek bazı dessas insanlar onu öyle bir surette ken-
dilerine perde ettiler ki, şerefi zirüzeber oldu, yüzde dok-
sanını kaybetti ve yüzde doksan adamı aleyhine çevirdi.
Her ne ise, Allah affetsin, belki inşaallah bundan intiba-
ha gelir, yine kısmen vazifesine döner.
ON BİRİNCİSİ
Belki rızası yok diye yazılmadı.
ON İKİNCİSİ
Muallim Galib’dir
(
RH
)
. Evet, bu zat, sadıkane ve tak-
dirkârâne risalelerin tebyizinde çok hizmet etti ve hiçbir
müşkülât karşısında zaaf göstermedi. Ekser günlerde ge-
liyordu, kemal-i şevkle dinliyordu ve istinsah ediyordu.
Sonra kendine, otuz lira ücret mukabilinde umum
aleyh:
karşı karşıt.
cihet:
yan, yön, taraf.
dessas:
desise eden, aldatıcı,
oyuncu, hileci.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı, dün-
ya adamı, âhireti düşünmeyen.
ekser:
pek çok.
fütur:
zayıflık, gevşeklik, bezgin-
lik, usanma, usanç, bıkma.
hassas:
duygusal, alıngan.
haysiyet:
itibar.
hizmet:
uğraşma, çalışma.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’an hiz-
meti.
inşaallah:
Allah izin verirse.
intibah:
uyanış.
istifade:
faydalanma, yararlanma.
istinsah:
nüshasını yazma, örne-
ğini çıkarma, kopya etme.
itiraz:
direnme, karşı koyma.
kemal-i şevk:
tam ve kusursuz
bir istek.
kesb:
kazanma.
kısmen:
kısmî olarak, bazı
yönden.
maişet:
geçim, geçinme.
mevki:
yer, makam.
muallim:
ders veren, öğret-
men.
mukabil:
karşılık olarak, kar-
şılığında.
müşkülât:
müşkiller, güçlük-
ler, zorluklar.
nam:
ad, isim.
nevi:
çeşit.
nüfus:
aile ferdi, kişi.
perişaniyet:
perişanlık, karışık
ve dağınık olma, acınacak hal-
de bulunma.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
sadıkane:
sadık olarak, doğru-
luk üzerine.
suret:
biçim, şekil, tarz.
sühulet:
paraca, maddî açıdan
kolaylık.
şeref:
onur, haysiyet.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek
ve heves.
takdirkârâne:
takdir edene
yakışır şekilde, takdir ederek.
tebyîz:
müsveddeyi temize
çekme, beyaza çekme.
tenkit:
eleştirme.
teşvikkârâne:
teşvik edene
yakışır şekilde, teşvik ederek,
isteklendirerek, şevke getire-
rek.
umum:
bütün, herkes.
vazife:
görev.
zaaf:
zayıflık, kuvvetsizlik.
zat:
kişi, şahıs.
zirüzeber:
altüst, karmakarı-
şık, darmadağın.
| 616 | BARLA LÂHİKASI