Barla Lâhikası - page 613

YEDİNCİSİ
Şamlı Hafız Tevfik’tir. O kendisi diyor:
Evet, itiraf ediyorum ki, ben bilmeyerek ve yanlış dü-
şünerek hizmet-i Kur’âniyede fütur verecek harekâtım
sebebiyle iki şefkatli tokat yedim. Şüphem de kalmadı ki,
bu tokat o cihetten geldi.
B
İRİNCİSİ
:
Lillâhilhamd, benim hatt-ı Arabiyem Kur’-
ân’a bir derece uygun bir tarzda ihsan edilmişti. Üstadım
en evvel üç cüz bana yazdırmakla sair arkadaşlarıma tak-
sim etti. Kur’ân yazmak iştiyakı, risalelerin tebyiz ve tes-
vidindeki hizmetime arzumu kırdı. Hem Arabî hattı bu-
lunmayan sair arkadaşlara tefevvuk edeceğim diye, gu-
rurkârâne bir tavırda bulundum. Hatta Üstadım yazıya
ait bir tedbir bana söylediği vakit, “Bu iş bana aittir,” o
vakit dedim. “Ben bunu biliyorum, ders almaya ihtiya-
cım yoktur” gibi mağrurâne söyledim. İşte bu hatama
göre, fevkalâde hiç hatıra gelmeyen bir tokat yedim. En
az Arabî hattı olan bir kardeşime (Hüsrev’e) yetişeme-
dim. Bizler bütün hayret ettik. Şimdi anladık ki; o bir to-
kattır.
İ
KİNCİSİ
:
Ben itiraf ediyorum ki, hizmet-i Kur’âniyedeki
kemal-i ihlâs ve sırf livechillâh için hizmeti, iki vaziyetim
ihlâl ediyordu. Şiddetli bir tokat yedim. Çünkü ben bu
memlekette garip hükmündeyim, garibim. Hem, şekva
olmasın, Üstadımın en mühim bir düsturu olan iktisada
ve kanaate riayet etmediğimden, fakr-ı hale maruzum.
Hodbin, mağrur insanlarla ihtilâta mecbur olduğumdan
BARLA LÂHİKASI | 613 |
üzülerek belirteyim ki.
meal:
mana, anlam, mefhum.
mübeyyiz:
tebyiz eden, müsved-
deleri temize çeken kimse, kâtip.
mürüvvetkârâne:
mertcesine, yi-
ğitçesine, cömertçe, iyilikle, iyilik-
severlikle.
müsevvit:
başkasının temize çe-
keceği müsveddeyi yazan, karala-
ma yapan.
niyaz:
Allah’a yalvarma ve yakar-
ma.
nur:
aydınlık, parıltı, parlaklık, zi-
ya, ışık, şule.
pürkusur:
çok kusurlu.
riya:
iki yüzlülük, yalandan göste-
riş, samimiyetsizlik.
ruh-i hizmet:
hizmetin ruhu, özü.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şeytan-ı cinnî ve insî:
cinler ve in-
sanlar taifesinden olan şeytanlar.
tabasbus:
yaltaklanma, kendini
küçülterek beğendirmeye çalış-
ma.
tasannu:
yapmacık.
tekdir:
azarlama.
temelluk:
dalkavukluk, yaltaklan-
ma.
tezellül:
alçalma, küçülme.
vaziyet:
durum.
yabanî:
yabancı, uzak.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
zulmet:
karanlık.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru,
gerçek, Hakkın tâ kendisi olan,
şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
defa:
kere, kez, yol.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı,
dünya adamı, ahireti düşün-
meyen.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
fakr-ı hâl:
geçim darlığı, fakir-
lik.
fütur:
zayıflık, gevşeklik, bez-
ginlik, usanma, usanç, bıkma.
hakaik-ı Kur’âniye:
Kur’ân ait
olan ve ondan gelen gerçek-
ler.
hakikat:
gerçek, doğru.
hatt-ı Arabiye:
arapça yazma.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’ân
hizmeti.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemeksi-
zin, sırf Allah rızası için yapma.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
ihtar:
dikkat çekme, hatırlat-
ma, uyarı.
ikaz:
uyarı.
inşaallah:
Allah izin verirse.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
kanaat:
inanma.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kemal-i ihlâs:
tam bir sami-
miyet.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
kusur:
suç, kabahat.
lâyık:
yakışan, yaraşır, yakışır.
maatteessüf:
ne yazık ki,
1...,603,604,605,606,607,608,609,610,611,612 614,615,616,617,618,619,620,621,622,623,...720
Powered by FlippingBook