Sani yen:
Hiç merak etme, seninle muhabere ma-
nen devam eder. Bütün mektuplarımda "Aziz, sıddık kar-
deşlerim" dediğim zaman, muhlis Hulûsî saff-ı evvel mu-
hatapların içindedir.
Sa l i sen:
Nurlar pek parlak ve galibâne fütuhatı geniş
bir dairede devam ediyor. Sırran tenevveret sırrıyla, per-
de altında daha ziyade işliyor. İki makine, bin ve beş yüz
kalemli iki kâtip olmasıyla, inşaallah zemin yüzünü de
ışıklandıracak derecede ders verecek.
Kardeşim!
Ben de senin fikrindeyim ki, Nur hizmeti
için kader-i İlâhî seni gezdiriyor. En muhtaç yerlere sevk
eder. Hususan, o havali, memleketim, güzel levha-i ha-
kikatin lâhikalarına geçirmek için, Nur şakirtlerine gön-
derdik. O civarda Nurlarla alâkadar zatlara selâm. Bira-
derzadem Nihat’ın gözlerinden öperim. O da babasıyla
beraber daima duamdadır.
(1)
»/
bÉ n
Ñr
dGn
ƒo
g »/
bÉ n
Ñr
dn
G
Seni unutmayan hasta kardeşiniz
Said Nursî
ì®í
Œ
289
œ
(3)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(2)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
(4)
Ék
ªp
FGn
O Gk
ón
Hn
G o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ
r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Evve l â :
Umumunuzun hesabına Tahirî’yi gördüm ve
kendi hesabımıza da, umumunuza tam bir Said ve canlı
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münasebet-
li, bağlı.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
biraderzade:
kardeş çocuğu, ye-
ğen.
civar:
çevre, yöre, etraf.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
Evvelâ:
öncelikle.
fütuhat:
zaferler, fetihler, galibi-
yetler.
galibâne:
üstün gelen, önde gi-
den.
havali:
bölge, etraf, çevre, civar.
hizmet:
görev, vazife.
hususan:
bilhassa, özellikle.
inşaallah:
Allah izin verirse.
kader-i İlâhî:
İlâhî kader, Allah’ın
kader kanunu.
kâtip:
yazıcı.
lâhika:
ek, ilâve, zeyl, sonradan
ilâve edilen, eklenen.
levha-i hakikat:
hakikat levhası,
gerçeği gösteren levha.
manen:
mana bakımından,
manaca.
merak:
kuruntu, telâş, iç sı-
kıntısı, içdarlığı.
muhabere:
haberleşme.
muhlis:
ihlaslı, samimî; bir işi
hiç bir karşılık beklemeden
sırf Allah rızası için yapan.
muhtâc:
gerek duyan.
Nur:
Risale-i Nur eserleri.
saff-ı evvel:
birinci saf, baş-
langıç safî.
Salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
sevk:
yöneltme, gönderme.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sırran:
sır olarak, gizlice, gizli
olarak.
şakirt:
talebe, öğrenci.
umum:
bütün, herkes.
zat:
kişi, şahıs.
zemin:
yer.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Bâkî olan ancak Allah’tır.
2.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
3.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
4.
Allah'ın selâmı, rahmeti berekâtı ebediyen, daima üzerinize olsun.
| 600 | BARLA LÂHİKASI