Barla Lâhikası - page 597

Bendeniz, şu ilticanamemi zat-ı âlînize sunan Saraç Ah-
med Efendi fakirinizin oğluyum. Üstad-ı Kader’in, ezelde
levh-i kazaya çizdiği yazılar hükmüyle mahkûm olmuş,
zavallı bir avareyim.
Makam-ı Yusuf’da tâliin cilvelerini takdir-i İlâhîye tam
bir inkıyat ile seyretmekte iken, babamdan aldığım bir
şefkatnamede zat-ı mürşidânenizin muhabbet-i manevî-
lerinin mübeşşiri olan selâmlarınızı tebliğiyle, viran gön-
lüm şad ve bünyad edildi. Şu mazlum ânımı nurlandıran
huzur-i manevîniz müvacehesinde satırlarım gibi kapka-
ra yüzümü, seyyiat-ı mazi ile a’mal-i kabîhamın nişanele-
rini gizlemeye muktedir olamamaktan mütevellit hicabı-
mı setre kudretyâb olamadım.
Yolunu şaşırmış, nur-i hakikati görmekten mahrum,
masivaperestlere Risale-i Nur ile destgir ve şefî olduğu-
nuzu yıllardan beri bildiğim için, kapınıza boynumu uza-
tarak, hidayet yolcularınız meyanında yer alabilmek,
emel-i halisânesiyle halka-i irşadınıza bütün ruhumla şi-
tab ediyorum. İrşadat-ı âliyenize muhtaç bulunduğumu
arz ederken cür’etimin nazar-ı affınıza mazhar buyurul-
masına yalvarır, kemal-i tazimle mübarek ellerinizi takbil
ve tevkir ile kesb-i şeref ve can eylerim, büyük mürşidim,
efendim hazretleri.
Bir gün zalimlere dedirir Hazret-i Mevlâ,
Tallâhi “lekad âserekâllahü aleynâ”!
Risale-i Nur Şakirtlerinden
İhsan Sırrı
ì@í
BARLA LÂHİKASI | 597 |
mütevellid:
...den dolayı, ...den
ötürü.
nazar-ı af:
af nazarında, bağışla-
mada.
nişane:
iz, eser, alâmet, belirti,
emâre.
nur-i hakikat:
hakikat nuru, ger-
çeğin aydınlığı.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
setr:
örtme, kapama, gizleme.
setre:
düz yakalı ve önü ilikli, çu-
ha üst giyeceği, ceket.
şâd:
sevinçli, neşeli, memnun,
mutlu, bahtiyar.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şefî:
suçluların bağışlanması için
Allah’a yalvaran, şefaatçi.
şitab:
acele, sür’at, çabukluk.
takbîl:
öpme.
takdir-i İlâhî:
Allah’ın takdiri, Al-
lah’ın programlaması; kader.
tâli:
kısmet, kader, baht, talih, ka-
der.
tebliğ:
ulaştırmak, bildirmek.
tevkir:
hürmetle anma.
Üstad-ı Kader:
olan ve olacakları
yazan üstad olan Allah.
viran:
yıkık, yıkılmış, harap.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
arz:
sunma, bildirme.
avare:
dağınık, perişan.
bünyad:
yapılanma, yeniden
yapılma.
cilve:
tecelli, görüntü.
cür’et:
cesaret etme, yürekli-
lik, yiğitlik.
destgir:
elinden tutan, yar-
dımcı olan, yardımcı.
ezel:
başlangıcı olmayan geç-
miş zaman, öncesizlik.
hicap:
utanma, utanma duy-
gusu, mahcubiyet.
hidayet:
doğru inanç ve yaşa-
yış üzere olmak.
hüküm:
karar, emir, bir konu,
iş veya kimse hakkında veri-
len karar.
inkıyat:
boyun eğme, bağlan-
ma, teslim olma.
kudretyab:
gücü yetebilen,
yapabilen, kuvvet ve kudreti
olan.
levh-i kaza:
kaza levhası, ol-
muş ve olan şeylerin yer aldı-
ğı levha.
mahkûm:
kendine hükmolu-
nan, hükümlü.
mahrum:
yoksun.
mazhar:
nail olma, şereflen-
me.
mazlum:
zulüm görmüş, hak-
sızlığa uğramış.
meyan:
ara, sıra, dönem.
muhtaç:
gerek duyan.
muktedir:
iktidarlı, gücü ye-
ten.
muvacehe:
ön, karşı.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
mübeşşir:
müjdeleyen, müj-
deci, iyi haber vererek sevin-
diren.
mürşit:
irşat eden, doğru yo-
lu gösteren, rehber, kılavuz.
1...,587,588,589,590,591,592,593,594,595,596 598,599,600,601,602,603,604,605,606,607,...720
Powered by FlippingBook