Œ
284
œ
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ /
¬p
ª°r
SÉp
H
o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ
r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
(3)
n
¿ƒo
Ñ`o
à`r
µn
Jr
hn
G r
ºo
à`r
Ñn
à`n
c »/
às
dG p
?p
F=É°n
Sn
Q p
äÉn
aho
ôo
M p
On
ón
©p
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Onuncu Şua namında yazdığınız Fihristenin ikinci kıs-
mı, bana şöyle kuvvetli bir ümit verdi ki: Risale-i Nur, be-
nim gibi âciz ve ihtiyâr ve zaif bir bîçareye bedel, genç,
kuvvetli çok Said’leri içinizde bulmuş ve bulacak. Onun
için, bundan sonra Risale-i Nur’un tekmil ve izahı ve ha-
şiyelerle beyanı ve ispatı size tevdi edilmiş, tahmin edi-
yorum. Bir emaresi de şudur ki: Bu sene çok defa ihtar
edilen hakikatleri, kaydetmek için teşebbüs ettim ise de,
çalıştırılamadım.
Evet, Risaletü’n-Nur, size mükemmel bir me’haz ola-
bilir. Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, meselâ
Kur’ân’ın kelâmullah olduğuna ve i’cazî nüktelerine dair,
müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya Haşre da-
ir ayrı ayrı bürhanlar cem edilse ve hakeza mükemmel
bir izah ve bir haşiye ve bir şerh olabilir.
Zannederim ki, hakaik-ı âliye-i imaniyeyi tamamıyla
Risale-i Nur ihata etmiş, başka yerlerde aramaya lüzum
yok. Yalnız bazen izah ve tafsile muhtaç kalmış. Onun
için vazifem bitmiş gibi, bana geliyor. Sizin vazifeniz
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bedel:
karşılık.
beyan:
anlatma, açıklama.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cem:
toplama, bir araya getirme.
dair:
alakalı, ilgili.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
erkân-ı imaniye:
imana ait esas-
lar.
fihriste:
katalog, liste.
hâkezâ:
böylece, bunun gibi.
hakikat:
gerçek.
haşiye:
dipnot.
haşr:
yeniden dirilip toplanmak,
ikinci diriliş.
i’cazî:
mucizeli.
ihata:
kuşatma, içine alma.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
ihtiyar:
yaşlanmış kimse, yaşlı.
ispat:
delil göstererek iddiayı sağ-
lamlaştırma.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
kelâmullah:
Allah’ın kelâmı, sözü.
mehaz:
menba, bir şeyin aslının
alındığı kaymak.
meselâ:
örneğin.
müteferrik:
dağınık, ayrı ayrı.
nam:
ad.
nükte:
bir söz veya ibareden
hususî bir dikkatle çıkarılan
gizli mana.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şerh:
açıklama, izah etme, yo-
rumlama.
tafsil:
etraflıca bildirme, ayrın-
tılı anlatma.
tekmil:
tamamlama, noksan-
larını giderme, bitirme.
teşebbüs:
kalkışma.
tevdi:
emanet etme, teslim
etme.
ümit:
umut, umma, ümit; ba-
zı şeylerin istediği yönde ol-
ması konusunda beslenen his.
vazife:
görev.
zaif:
zayıf.
1.
Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı rahmeti ve berekâtı, yazdığınız ve yazacağınız Risale-i Nur’ların harfleri ade-
dince üzerinize olsun.
| 588 | BARLA LÂHİKASI