zulmetten sizi, ey ehl-i iman vel-Kur’ân, Kur’ân’dan ge-
len nurlara ve imanın ışıklarına çıkaran ve isminde Nur
ve manasında rahîmiyet bulunan ve ism-i Nur ve ism-i
Rahîm’in mazharı olan, bir lem’a-i Kur’âniyeye ve bu as-
rımıza bakıp ima ediyor.
Mana mutabakatından başka, bir emare ve karinesi,
budur ki:
(1)
Ék
ª«/
Mn
Q n
Ú/
æp
erD
ƒo
ªr
dÉp
H n
¿Én
cn
h p
Qƒt
ædG n
‹p
G
fıkrasının (şedde ve
tenvin sayılır) makam-ı cifrîsi, dokuz yüz kırk yedi edip,
Risaletü’n-Nur veya Risalet-i Nur isminin makamı olan,
dokuz yüz kırk yedi adedine tam tamına tevafuk ediyor.
(2)
Gk
ôu
°ûn
Ño
en
h Gk
óp
gÉn
°T n
?Én
ær
?n
°Sr
Qn
G És
fp
G
cümlesi, şeddeler sayılmaz
ve ahirde tenvin vakftır, (elif sayılır) makam-ı cifrîsi ki, bin
üç yüz yirmi üç tarihini gösterir. O tarihte, merkez-i hilâ-
fette, dehşetli bir inkılâbın mebde-i infilâkı içinde, ye’se
düşen ehl-i imana müjde verip, İslâmiyet’in hakkaniye-
tine ve kuvvetine kuvvetli şahadet eden ve veraset-i Nü-
büvvet noktasında davette bulunan hakikî bir şahide işa-
ret eder.
(3)
$G n
‹p
G Ék
«p
YGn
On
h Gk
ôj/
òn
fn
h
cümlesi,
(HAŞİYE)
tenvinler
HAŞİYE:
(4)
$G n
‹p
G Ék
«p
YGn
On
h
kelimesi, Risale-i Nur’un hakikî bir ismi olan
Bediüzzaman
’ın makamına tam tamına tevafuku ve manen mutabaka-
tı olduğu gibi, yalnız
Ék
«p
YGn
O
kelimesi de, Risale-i Nur’un tercümanı olan
Said
ismine, üç harf ile ittihat ve üç farkla tevafuk eder. Çünkü
tenvin
,
elif
ve
vav,
mecmuu elliydi;
sin’
den üç fark var.
Risale-i Nur Talebelerinden
Küçük Abdurrahman
ahir:
son, sonraki, en sonra.
asır:
yüzyıl.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i iman:
inananlar, iman sahip-
leri.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hakikî:
gerçek, sahici.
hakkaniyet:
hak ve adâlete uy-
gunluk.
haşiye:
dipnot.
ima:
işaretle anlatma, üstü kapalı
ifade etme.
inkılâp:
devrim.
ism-i Nur:
Allah’ın Nur ismi.
ism-i Rahîm:
bütün mahlûkatı
sonsuz rahmet ve merhameti ile
kuşatan anlamında Cenab-ı
Hakk’ın bir ismi.
karine:
işaret, ipucu, iz, delil.
makam-ı cifrî:
cifre ait makam, ci-
fir hesabına göre ulaşılan netice,
sayı değeri.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
merkez-i hilafet:
halifeliğin mer-
kezi, halifelik makamının bulun-
duğu yer.
mutabakat:
uyma, uygunluk,
birbirini tutma.
Nur:
Allah’ın isimlerinden.
rahîmiyet:
merhamet edicilik.
şedde:
Arapça ve Farsçada iki
defa okunması gereken bir
harfin üzerine konulan ve o
harfi iki defa okutan işaret.
şehadat:
şahadetler, şahitlik-
ler.
tenvin:
Arapça bir kelimenin
sonunu nun gibi okutmak
üzere konulan işaret; kelime-
nin sonuna iki üstün (en), iki
esre.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
vakf:
durma, duruş.
veraset-i Nübüvvet:
Peygam-
ber vârisliği, Peygamberimizin
vârisi durumunda olan, büyük
âlim ve velîlerin yolu.
yeis:
ümitsizlikten meydana
gelen üzüntü ve karamsarlık.
zulmet:
karanlık, Allah’ın nu-
rundan mahrum olma hâli.
1.
Nura çıkarmak için rahmetine eriştirir mü’minler için O çok merhametlidir.
2.
Biz seni insanlara bir şahit bir müjdeci olarak gönderdik. (Ahzab Suresi: 45.)
3.
Ve sakındırıcı, Allah yoluna çağırıcı. (Ahzab Suresi:46.)
4.
Allah yoluna çağırıcı. (Ahzab Suresi: 46.)
| 578 | BARLA LÂHİKASI