ediyorum. On üç sene, bu zamanda siyasetin lisanı olan
gazeteyi dinlemeyen, işitmeyen, istemeyen bir adamın
siyasetle alâkası olmadığı ve sekiz aydan beri merkez-i vi-
lâyette bütün buradaki benimle temas edenlerin şahadet-
leriyle, siyasete taallûk eden hiçbir meseleye temas et-
mediğimi gösterebilirim.
Bu hâlimle beraber, bu senenin Kurban Bayramında,
fıtraten sohbetten hoşlanmadığım için, hiç kimseyi kabul
etmediğimi gösterir bir-iki satırlık yazı ile kapımda yazdı-
ğım ve hiçbir kimse de gelmediği hâlde, bu mübarek
bayramın dört gününde bir polis bulundurulmak suretiy-
le, benim gibi garip, ihtiyâr, hastalıklı bir adama şüphe
isnat ederek tarassut ettirmek ve hareket-i şahsiyemi bi-
lâsebep taht-ı nezarette bulundurmakla verilen tazyik ve
sıkıntı kâfi gelmiyormuş gibi, bu senenin Nisan’ının dör-
düncü günü, kış münasebetiyle ve mütemadiyen harekâ-
tımın takip ve tarassut edilmesinden dolayı harice çıkma-
dığımdan sıkılmıştım.
İşte o günü, altı aylık ıztırabımı tahfif etmek ve biraz
teneffüs ve rahatsızlığımı izale etmek için, havanın güzel-
liğinden istifade ederek gezmeye gitmiştim. Avdetimde
bir komiser ile iki polis ikamet ettiğim evimin kapısında
ve bir komiserle iki polis de bahçenin dışarısında bulunu-
yorlardı. İçeriye girdim, komiser ve iki polis beni takip
ettiler. Odama çıktım, onlar da arkamda idiler; benimle
beraber girdiler, taharriye başladılar.
Dokuz seneden beri ihtilâttan bilâsebep men
edildiğimden, mesleğim itibarıyla Kur’ân ve iman ile
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
avdet:
geri gelme, dönüş.
bilâsebep:
sebepsiz.
fıtraten:
fıtrî olarak, yaratılıştan,
yaratılış itibariyle.
garip:
kimsesiz, zavallı.
hâl:
durum, vaziyet.
hariç:
dışarı.
ıztırap:
kuvvetli acı, aşırı elem,
azap.
ihtilât:
karışıp görüşme, bera-
ber yaşama.
ihtiyâr:
yaşlanmış kimse, yaş-
lı.
ikamet:
oturma, bir yerde kal-
ma.
isnâd:
dayanma, dayandırma.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
itibarıyla:
dolayısıyla, den do-
layı, bakımından.
izale:
giderme, ortadan kaldır-
ma.
kâfî:
yeterli.
lisan:
dil.
men:
yasak etme, engelleme.
merkez-i vilayet:
il merkezi,
şehir içi.
mesele:
konu.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kut-
lu, uğurlu.
münasebet:
vesile, -dan dola-
yı.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devamlı.
suret:
biçim, tarz.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık.
taallûk:
alâkalı, münasebetli
olma.
taharri:
arama, araştırma.
tahfif:
hafifletme, yükünü
azaltma.
taht-ı nezaret:
gözetim altın-
da.
tarassut:
gözetme, göz altın-
da tutma.
tazyik:
sıkıntı verme, baskı
yapma.
teneffüs:
soluklanma, rahat-
lama, dinlenme.
| 570 | BARLA LÂHİKASI